Savaş ve barış arasında Doğu’nun kentleri...

  • 17.07.2011 00:00

 Her Diyarbakır seyahatimde, içinde yaşadığımız günleri ve sonrasını anlatan bir ayrım noktası yakalarım. Bu sefer de öyle oldu. Çalıştığı kurumda şoförlük yapan İrfan’la havaalanına giderken kısa ama doyurucu bir arkadaşlık yaptık. İrfan, Bağlar semtinin çıkışından başlayan Urfa Yolu boyunca yapılan lüks konutları gösteriyor.  Bunlar, çok katlı, oldukça büyük balkonlu yeni bloklar. Buralarda ortalama bir daire geçen sene 70-80 bin lirayken bu sene 150 bin liraya dayanmış. Havaalanı, hızla gelişen ve metropol olmaya aday olan bütün şehirler gibi, artık şehrin içine sıkışmış kalmış. Diyarbakır merkezde ise surlardan başlamak üzere, tarihi kenti ortaya çıkarmaya dönük,  adımlar atılıyor. Sur içindeki tarihi merkezleri saran gecekondu türü yapılarının ayıklanması zaman alacak gibi gözüküyor ancak İrfan, burada Belediye’nin kararlı olduğunu söylüyor. Şehrin tarihi dokusunu koruyarak, bir doğu metropolü olma hedefi, sanki Diyarbakır’a hâkim olmuş. Ve bu hedef, şehri büyüten gizli bir bilinç gibi, şimdilik sinmiş öyle bekliyor.

Bundan üç ay önce de Suriye’nin başkenti Şam’a gitmiştim. Tam ayaklanmaların başladığı tarihlerdi. Bu iki tarihi doğu kentini karşılaştırınca Diyarbakır’daki dinamik daha da açığa çıkıyor. Şam’ın merkezindeki zengin semtleri, Esad rejimi sonsuza kadar işbaşında kalacak ve zenginlikleri, bir doğu masalı misali, devam edecekmiş gibi rahat ve umursamaz, öyle duruyordu. Başkanlık Sarayı’nın hemen arkasındaki mahallelerde bir dairenin 5-10 milyon dolara el değiştirdiği ama bir iki kilometre ötedeki yoksul mahallerde ise işsizliğin, açlığın olduğu bir başkent olan Şam, Diyarbakır’ın aksine, 20. yüzyılın tam ortasında kalakalmış bir kent.  Ama barışı tam yakalayacakken defalarca elinden kaçıran Diyarbakır ise, yoksul semtlerine, işsizliğe rağmen, inanılmaz bir dinamizmi barındırıyor. Şu çok açık, kalıcı bir barışın ilk güçlü işaretlerinin ortaya çıkmasıyla Diyarbakır, yalnız Türkiye sınırlarına bağlı olarak değil, Suriye, Irak eksenli olarak da büyüyecek ve zenginleşecek. Şam, Halep, Erbil gibi kentleri sanayi ve tarımsal girdi olarak, pazar olarak batıya bağlayan bir kapı olmanın yanı sıra, bir yatırım ve turizm merkezi olarak da öne çıkacak. Şehirdeki devlet memurlarından, esnafa kadar herkes bunun farkında. Urfa-Diyarbakır Yolu’na açılan Urfa Bulvarı boyunca yapılan devasa balkonlu, çok katlı rengârenk bloklara talep, Diyarbakırlılar kadar, şehre Diyarbakır dışından gelenlerce de yukarı çekiliyor. Bunun için de şehir, yarattığı ekonomik potansiyelden daha fazla gayrimenkul rantı oluşturuyor. Öte yandan Diyarbakır’ı kucaklamaya hazırlanan Urfa’da da GAP’a bağlı bir gayrimenkul arzı ve bu arz’a yetmeyen, ranta bağlı talep var.

Dosya:http://91.93.103.35/icerik/110716-111708-y1.jpg

Diyarbakır merkezli savaşı kim, niye ister?

Biliyorsunuz Türkiye, GAP’ı 2000’li yıllara kadar, ekonomik bir proje olarak görmedi; GAP, Dicle ve Fırat suyunu, ‘sınır aşan sular’  hukukuna bağlı olarak değerlendirmeyen bir anlayışın ürünü olarak, ilkönce ‘komşulara’ karşı su silahını devreye sokacak bir projeydi.  Ama şimdi GAP, gerçek anlamıyla bir kalkınma ve bölge projesine dönüşüyor. Bunun için de Adıyaman, Urfa illeri yatırım çekecek ve hızla gelişecek metropollere dönüşme yolunda...  Ancak bu illeri, batıya ve doğuya bağlayacak kavşak Diyarbakır. Kuzey Irak’ın bir enerji üretim bölgesi ve açık pazar olarak, siyasi risklerden arındırılıp, yeniden yapılanması ve Suriye’de Esad rejimi sonrası oluşacak yeni ekonomi inşası, bence, Diyarbakır merkez olmak üzere, Urfa, Adıyaman üçgeni üzerinden olacak.  Bu hızlı ekonomik entegrasyon sağlandığı zaman doğu, batıya olan ekonomik bağımlılığını yitirecek ve batıya bağlı, merkezi çarpık-yoksullaştırıcı bir zenginleşmeden doğu eksenli, adem-i merkeziyetçi yeni bir zenginleşme yoluna girecek. Şimdi düşünelim, doğuda barışın değil, savaşın hâkim olması ve yukarıda sözünü ettiğimiz dinamiklerin ortadan kaldırılması, yalnız Türkiye’de değil, Ortadoğu’da hangi güçlerin ve hangi (terörist) devletin işine yarar.

Öte yandan demokratik özerklik gibi bir mesele, özünde, demokratik yeni bir yönetim biçimidir. Bu biçim, yalnız bir bölgeye özgü düşünülemez. Bir de tabii bunun için entegre ve gelişkin bir kapitalizm gerekir. Avrupa’da ki bütün özerk yapılanmalar bu iki şartın geçerli olduğu biçimlerdir. Bu aşamada bu adım yanlış ve zamansızdır.  

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums