‘Halk parasını harcamasını bilmiyor mu’ dediniz

  • 22.06.2011 00:00

Ekonomide şu günlerde başlayan tartışma çok öğretici... Bu tartışma, Türkiye’de bir ezber kültürünün yerleştiğini ve bu ezber kültürünün, Türkiye’yi geri bıraktıran bir çimentoya dönüş-tüğünü bize gösteriyor.

Ekonomideki tartışma, pazar günü bu sütunlarda yazdığımız konunun ta kendisi. Bu konu; ‘Türkiye’de tüketici talebi, kredilere dayanarak artıyor; bu artış tehlikeli, önüne geçelim, çünkü cari açık kontrolsüz bir şekilde artan tüketici kredileri yüzünden artıyor’ tezine dayanıyor. Bu tezin geçersizliğini ispatlamak için pazar günkü yazıya yalnızca bir-iki ilave yapacağım. Ama amacım bu tezin geçersizliğini kanıtlamak değil. Amacım, ‘aşılması çok zor bir ideolojik duvarla karşı karşıyayız. Bu duvar, basından akademiye kadar her yerde var’ tezini anlatmak.

İlk önce cari açığın, Türkiye için giderek tehlikeli bir hal aldığı ve tüketici talebi ile yukarı çıktığı, bunun da bankaların giderek artan tüketici kredileri yüzünden olduğu iddiasına gelelim.

Bir kere Türkiye, bireysel borçlanma oranı açısından (Hane Halkı Borçluluğu/GSYİH) batıdaki en düşük orana sahip. Batıda, yüzde yüzü aşan bu oran, Türkiye’de, konut kredileri dâhil, yüzde 18 civarında. Kaldı ki mayıs ayında tüketici güven endeksi 93.46’dan 92.85’e düşmüş. Türkiye, tüketicilerin gelecek dönem satın alma gücü, mevcut dönemin dayanıklı tüketim malı satın almak için uygunluğu durumunu ve gelecek dönem beklentilerini değerlendiren bu önemli endekste, zaten 100’e varamamış. Endeks, 0-200 aralığında değer almakta ve 100 değerinden küçük bütün değerler, tüketicilerin tüketim yapmak için cari ve gelecek dönemi olumsuz değerlendirdiklerini göstermektedir. Demek ki, hâlâ talep yetersizliği söz konusu. Zaten bunu Merkez Bankası verileri de doğruluyor. Bir de Türkiye’de halk sanıldığı gibi çok borçlu değil. 2010 yılında halkın toplam borcunun harcanabilir gelire oranı ancak yüzde 41.2, yani 100 lira kazanan 41 TL borçlanmış. Bu oran, ABD ve AB’de yüzde 100’ü buluyor. Sonuçta, artan tüketim talebinin ithalatı körüklediği bunun da cari açığa yol açtığı tezi ancak komiktir. Peki, bu korku nereden kaynaklanıyor. Yani, talep yetersizliğinin kapitalist ekonomilerde en ciddi kriz nedenlerinden birisi olduğu kanıtlanmışken, niye birileri artan talepten (halkın para harcamasından) bu kadar çok korkmaktadır.

Sakın burada ‘halk, para harcamayı bilmiyor; o hesabını kitabını yapamıyor, batacak, onun için biz onu koruyoruz’ demeyin. Derseniz sanıyorum yeni bir Jokobenizm biçimi icad etmiş olursunuz.

‘Korkunun’ nedeni ezberlenen IMF programları

Ben size bu anlayışın nereden kaynaklandığını söyleyelim; bakım bu, IMF’nin iflas eden ama bir ideoloji olarak bizim iliklerimize işleyen ortodoks, telep yönlü istikrar programıdır.
Talep yönlü ‘istikrar programları’ borçlu ülkelerin savurganlık yapmasını (!) önlemek için nihai talebi azaltmayı amaçlayan politikalardı. Bu politikalar, sıkı para ve maliye politikası çerçevesinden oluşurdu. Ücretler dondurulur, kamuya personel alımı ve maaş zamları durur ama akaryakıttan şekere kadar herşeye zam yapılarak talep aşağıya çekilirdi.

Bu politikalar sabit kur rejimine dayanırdı; çünkü bozulan cari dengeyi sağlamak için şok devalüasyona gerek vardı. İç fiyatlarla dış fiyatlar arasın-daki denge sağlandığı için ihracat artar ama ülke de hızla yoksullaşırdı.

Yukarıdaki fotoğraf size bu yılları hatırlatır. Gördüğünüz yer İstanbul’un göbeği Eminönü; savaş alanı gibi olan yer sebze ve meyva hali. Yetmişli yılların başı; asker çizmesi, IMF baskısı ve bırakın yaşamayı soluk alması bile güç olan bir kent İstanbul. Şimdi bugünle karşılaştırınca farkı görüyoruz. Ama İstanbul, Londra’nın 100 yılda geldiği yere 15 yılda geldi. Ancak Türkiye bunu, kendisine dayatılan vesayetçi ideolojilerden sıyrıldığı zamanlara sığdırdı. Krize ve faiz- yağma lobisinin dayatmalarına rağmen IMF ile anlaşma yapmadık. Eğitim ve sağ-lık harcamaları, askeri harcamaların üstüne çıktı; kamu, dengeyi bozmaksızın, gerekli alanlara ya-tırım yapabilir hale geldi. Devalüsyona gerek bırakmayan dalgalı kur rejimini uygulayacak bir mali derinliğe ve rezerv miktarına eriştik.

Şimdi tam burada birileri, IMF için bile mezar olmuş, IMF programlarının güncel versiyonlarını yutturmaya çalışıyor. Türkiye, bu tuzağa düşmesin ve cari açık gibi, işsizlik gibi yapısal sorunlarını çözüm yoluna koymak için bütünlüklü, reel sektörü destekleyen ‘Yeni Sanayi Stratejisini’ hayata geçirsin. Bu Yeni Anayasa kadar önemli bir çıkıştır...

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums