- 8.06.2011 00:00
Haziran 2011 seçimlerinin, yalnız Türkiye için değil Avrupa, hatta dünya için de önemli bir dönüm noktası olduğunu ‘dışarısı’ nihayet anlamaya başladı.
Merkez Avrupa’nın tutucu kanadı yeni bir liberal genişleme dalgasınının, konumunu sarsacağını hatta bitireceğini çok iyi biliyor. Merkez Avrupa’nın tam göbeğinde (Berlin’de) 1989’da duvarın çökmesiyle başlayan liberal dalganın bir benzerinin bu sefer Ortadoğu’da Baas rejimlerinin çözülmesiyle başlaması ihtimali, Avrupa’nın bütün gerici ve ulus-devlet yanlısı figürlerinin korkulu rüyası. Çünkü bu dalga, Berlin dalgasından daha güçlü olduğu gibi, Avrupa’nın kültürel ve siyasi tek kutupluluğunu biterecek yeni bir siyasi akımı da doğuracaktır. Bu siyasi akım, Avrupa’nın Türkiye üzerinden doğuya genişlemesinin politik ve ideolojik yapıcısı olarak ortaya çıkabilir.
İşte o zaman Türkiye ile Fransa- Almanya’nın Berlin’den Tokyo’ya kadar olan büyük hinderland da ağırlıkları ve güçleri aynılaşır hatta Türkiye’nin baskın olma ihtimali yükselir. Bu ihtimal, tabii ki Avrupa’da, siyasi yelpazenin neresinde olursa olsun, geleneksel bütün siyasi yapı ve kurumların tüylerini diken diken ediyor. İşte tam da bu yüzden, Türkiye’yle Ortadoğu, K.Afrika ve Ön Asya’yı birleştirecek, siyasi referanslarını İslam’dan alan bütün siyasi akımlara gözü kapalı karşı çıkıyorlar. Çünkü Avrupa’nın Türkiye’yi içine alan genişlemesinin onlar için denizin bitmesi anlamına geleceğini biliyorlar. Ama bu, aynı zamanda, Türkiye içindeki ulusalcı yapılar için de denizin bitmesi anlamına geliyor.
Tam da bu yüzden CHP ile kader birliği etmiş durumdalar. Belki size abartılı gelebilir ama CHP liderinden bir III. Napolyon karikatürü yaratmak öyle hoşlarına giderdi ki.
Biliyorsunuz III. Napolyon, Fransa tarihinin, birçok anlamda, en önemli figürlerindendir. Napolyon, finans ve sanayi burjuvazisinin iktidar savaşı sırasındaki boşlukta, yükselen işçi hareketine karşı zamanında önlem alınamamasını değerlendirerek aristokrasinin ve onun finansal ayağının diktatörü olarak iktidara geldi.
İşçi sınıfının baskısıyla bunalmış olan Fransız burjuvazisi, onun restorasyon iktidarını kabullendi. III. Napolyon, kitlesel destek arayışını yoksul köylülüğün desteğini almaya çalışarak sürdürdü ve bunda da kısmen başarılı oldu. III. Napolyon, köylünün kredi ihtiyacını karşılayabilmek için finans sermayesinin desteğini aldı. Böylece finans aristokrasi, köylülük ve Napolyon iktidarı arasında adı konulmamış bir ittifak ortaya çıktı. Ama Napolyon, aynı zamanda saldırgan bir militaristti. Avrupa’yı talan ederek sanayi burjuvazisi için pazar açmaya çalıştı ama bunda çok başarılı olamadı ve sabırsız sanayi burjuvazisi tarafından tahttan indirildi. Bakın aslında şu an CHP ve onun ‘yeni’ lideri de hem Avrupa’da hem de Türkiye’de yüksek faize yaslanan faizci finans burjuvazisi tarafından destekleniyor. Türkiye, finansal ağırlıklı bir büyümeden reel alanlara dönük ve sanayiye dayalı bir büyümeye geçme sancısı çekiyor ve gerici finans sermayesi, bürokratik yağmacı-vesayetçi sınıflar bu sancının, yeni bir sanayi-bilişim ekonomisini doğurmasını istemiyorlar. Hatta bunun Türkiye üzerinden Ortadoğu’ya yayılmasını hiç istemiyorlar. CHP, tıpkı 19.yüzyıl Fransası’ndaki III. Napolyon iktidarı gibi, gerici finans oligarşisi, yağmacı devletçi bürokrasiye dayanıyor ve tam de bunun için bu çevrelerden küresel-ulusal destek alıyor.
Avrupa’da faşizm Türkiye’de tek parti
Avrupa’nın geçmişi, liberal bir ekonomi değil tam aksini inşa etmiştir. Mesela, Britanya İşçi Partisi’nin 1945’deki zaferinden sonra öncelikli hedef kamulaştırma idi. 1946’da kömür madenleri kamulaştırıldı. Elektrik ve demiryolları da kamusal kurullara devredildi. Milli Çelik İdaresi kuruldu. 1949’da gelindiğinde Britanya ekonomisinin büyük bir bölümü kamulaştırılmıştı. Aynı çizgiyi De Gaulle’ün Fransa’sı da izledi. Şimdi, tam burada durarak bugüne gelelim; bugün Kara Avrupası’nda bu devletçi gelenek siyasi düzlemde halen hüküm sürmektedir. Bu gelenek, 2. savaş öncesi Avrupa’da faşizm, Türkiye’de baskıcı tek parti diktatörlüğü olarak tezahür etmiştir. Ancak bugünkü krizin de kökeninde bu gelenek yatmaktadır. İşte bu geleneğin temsilcilerinin başından beri Türkiye’deki doğal partnerleri CHP’dir.
Yorum Yap