- 11.05.2011 00:00
İlginç zamanlar bunlar... Tahrir Meydanı’nda birlikte mücadele eden Müslüman ve Hıristiyan halk seçimlere dört ay kala birbirine giriyor.
Peki, Mısır’da Eylül ayındaki seçimlerde en kazançlı çıkacak siyasi yapı hangisi; bu sorunun yanıtı İmbabe provokasyonunu yapanları açığa veriyor. Çünkü Eylül ayındaki seçimlerde İhvan’ın üstünlüğü çok belli. Hatta devlet başkanını büyük ölçüde İhvan belirleyecek.
Mısır’da İhvan’ın resmi hâkimiyeti ve iktidarı, önce Filistin sorununda ve İsrail’in konumunda hızlı bir çözülmeye yol açacak ve İsrail’in Ortadoğu’daki militarist hâkimiyetini kullanarak ayakta kalan Suriye rejiminin kısalan ömrünü hızla sona erdirecektir. Aynı şekilde Tunus’da Nahda’nın 24 Temmuz’daki seçimlerde iktidarı kesin gibi. Nahda, reformcu-İslamcı ve dinamik bir yapı. Ama işin ilginç tarafı, Hizb-al Nahda’nın başındaki Raşid Al Gannuşi’nin Müslüman Kardeşler (İhvan) geleneğini oluşturan Seyyid Kutb’un fikirlerini kendisine bayrak edinmesi. Bu gelenek, İslam’ın bir barış ve adalet dini olduğundan hareketle; bunu bu coğrafyada ve giderek dünyada (ümmet) gerçekleştirmeye yönelik yeni bir siyaset (demokrasi) oluşturma çabasında. Bu açıdan bu geleneğin siyasi düzeyde, kendisini sürekli olarak yenileyen ve sürece uyduran bir dinamiği var. Bu dinamiği siz ‘pragmatist’ bir siyasi çizgi olarak da okuyabilirsiniz, kendisini reforme eden dinamik, aşkın bir yapı olarak da yorumlayabilirsiniz. Ama nasıl yorumlarsanız yorumlayın bu
yapı, önümüzdeki yıllarda önemli bir siyasi dinamik olarak karşımızda olacak. Ama bu, aynı zamanda, Türkiye dâhil olmak üzere, bütün bu coğrafyada başlayan devletçi-militarist modernite projesinin tarihe gömülmesi demek.
İlhan Tekeli, modernite projesinin ekonomik ayağını, ulusal pazarlar için üretim yapan, sanayileşmiş bir toplum yaratmak olarak anlatır. Ancak kapitalizmin gelişemediği toplumlarda modernist yapılar, devletin ağırlıkta olduğu bir ekonomiyi öne çıkartarak, gelişmiş dünyaya devletçi bir sömürü mekanizması ile bağlanırlar.
Burada devlet, bir baskı aracı olarak gelişmiş dünya ile ‘modern’ bir sömürgeleştirme ilişkisi kurar. Meşruiyetini ise laik- kültürel modernleşme ile sağlar. Modernite projesinin devleti bu nedenle din ve devlet işlerinin ayrıldığı laik bir devlettir.
Türkiye ve Ortadoğu coğrafyasında sömürgeci-militarist modernitenin başlangıcı 2. Mahmut’a (1826- Vaka-i Hayriye) dayanır. Ancak ulus-devleti ortaya çıkaran ve bugün karşımıza Kürt sorunu, Filistin sorunu gibi kanlı-iç savaş süreçlerini üreten radikal-ulus-devletçi modernite, 20. yüzyılla birlikte, Osmanlı’nın çöküşü ile başlar.
Bu süreç, İkinci Dünya Savaşı sonrası İsrail devletinin kurulması ile kendisini Ortadoğu’da kanla ve terörle ayakta tutmaya başladı. Yine aynı süreçte Türkiye’ye de, yoğun bir ekonomik müdahale başlar. Bu açıdan 1947 yılı kritik bir yıldır ve Türkiye’nin IMF ile dansı bu süreçte başlar. 1950’li yıllarda gelen DP iktidarları, ulusalcı-militarist modernitenin çıktığı yoldaki kazalarıdır. Ama bu kazayı askerler, 1960’da telafi ederler. Filistin’de İsrail terörünün ayyuka çıktığı 70’lerden itibaren Türkiye’de de askerler darbe terörünü işletirler. Aynı süreçte laik Baas diktatörlükleri Mısır’da, Irak’ta, Suriye’de iş başındadır.
Mısır’da ve Türkiye’de seçimlere dönük provokasyonlara dikkat!
Dikkat ediyorsanız bugün bütün bu coğrafyanın iki önemli sorunu Kürt ve Filistin sorunlarının özü aslında aynı yere dayanıyor: Tek bir ırka ve diktatörlüğe dayanan ama içinde bulundukları toplumun bütün özünü (dinini, dilini, kültürünü) reddeden modernist-laik diktatörlükler. Bu dikta rejimleri, kimi zaman tek parti diktaları olarak, kimi zaman kanlı askeri yapılar olarak kimi zamanda askerlerin düzenlediği vesayetçi yarı-parlamenter demokrasiler(!) olarak bugüne kadar geldi. İşte tam şimdi Türkiye dâhil ol mak üzere, bütün bu coğrafyada bu rejimler yerle bir oluyor. Bakın şimdi haziranda Türkiye’de, temmuz da Tunus’da eylül de de Mısır’da seçimler olacak. Bu üç ülkede de önümüzdeki seçimler, yeni bir anayasa ile birlikte siyaseti yeniden dizayn edecek ve militarist-modernitenin ipini çekmeğe hazırlanacak. İşte bundan dolayı, hem bu ülkelerin içindeki cuntacı-yağmacı blok hem de başta İsrail olmak üzere, küresel terör ve ekonomi odakları son kozlarını oynuyorlar. Mısır’da Huntington’u haklı çıkartacak bir din iç savaşı tezgahı yaratanlar ile Türkiye’de barış yoluna giren Kürt sorununu iç savaşa dönüştürmek isteyenlerin amacı şimdi açık değil mi...
Yorum Yap