- 23.12.2016 00:00
Ülke belalı bir zaman dilimine girdi. Ortadoğu'da savaşın boyutları giderek genişliyor, Türkiye bu savaşın içinde bataklığa doğru çekiliyor. İçeride ve dışarıda savaş tamtamlarının çalındığı bugünlerde savaşın korkunçluğunu hatırlamak gerekmez mi?
Nazım Hikmet ''neyi bildirir sayılar'' adlı şiirinde savaşın korkunçluğunu, halklara dayattığı yıkımı, açlığı, ölümleri çok net bir biçimde anlatır. Şiiri bulup okumanızı öneririm.
Nazım Hikmet bu şiirinde bir jet uçağını sofrada ki tabağa koysak kırk bin aç doyar diyor. Nazımın bu şiirinden yola çıkarak savaşı şöyle sorgulasak nasıl bir sonuca gideriz dersiniz. Mesela bugün dünyada savaş marketleri bu kadar ürettikleri silahları savaşlar olmadan nereye, kime satar? Savaşları anlamak için bu soru yaşamsaldır.
Anadolu insanı Yemen çöllerinde kırdırıldı. Hiroşima'da bugün bile ot bitmez oldu, binlerce insan öldü. Mehmetçik bizim olmayan Kore savaşında ölüme gönderildi. Birinci dünya savaşında, ikinci dünya savaşında milyonlarca insan öldü. Ancak sonra ki yıllarda savaşlardan ders çıkarmayan ülkelerin yöneticileri için bu sayılar sadece bir istatistik oldu. Savaşlar da insanın adı olmadı.
İkinci Dünya savaşı kumandanlarından Eisenhower savaş sonrası şöyle söylemişti; ''savaşı isteyeni beşiğinde boğmalı ''. Ancak Kendisi ABD devlet başkanı olduktan sonra savaşın bu korkunçluğunu unutmuş gibi ''Eisenhower Doktrini'' adı altında bir planı kongreye sunmuş ve yetki istemişti. Bu plana göre Ortadoğu'da ki ülkelere askeri ve ekonomik yardımlar yapılacaktı. Bu planla Ortadoğu’da hegemonyasını kurmak için savaşı kışkırtacaktı.
Bu planın Ortadoğu'da ki ayağı Türkiye olacaktı. Menderes hükümeti bu planı ABD'den daha fazla savunur olmuştu. Dönemin CHP'si de bu plana desteğini sunmuştu.
Bugün Ortadoğu'da ki savaşların bitmemesinin birçok nedeni de olsa bu doktrinin etkisi büyüktür diye düşünüyorum.
Yeni Osmanlı düşleri kuran bir iktidarın olduğu ülkemiz, Suriye'de bizim olmayan bir savaşın içine çekilmektedir. Bu nedenle bugünlerde 102. yıldönümü yaşanan Sarıkamış olayını anımsamakta yarar vardır.
Enver Paşa riskleri seven adamdır. İran'dan Hindistan'a, Turan düşleri vardır. Sarıkamış, Kars, Ardahan ve Artvin de Berlin Antlaşması ile Rusya'ya bırakılmıştı. 1914 yılında dönemin Başkomutan Vekili olan Enver Paşa, daha önce yitirilen bu yurt topraklarını geri almak amacıyla 19 Aralık tarihinde "Sarıkamış Harekâtı" planlarını kurmaylarına sunarak savaşa girişti.
Ruslar donanımlı, Osmanlı'nın askerleri donanımsız ve çıplaktı. Osmanlı o dönemde on cephede savaşıyordu. Savaşta 5000 den fazla esir verildi. Tarihçiler anlaşamasalar da 90.000 civarında askerin çoğu Sarıkamış dağlarında bir tek kurşun atmadan donarak öldü. Bakmayın siz hala Sarıkamış destanı diye methiyeler düzelmesine. Osmanlı için tam bir fiyaskoydu.
O dönem Osmanlı'da görev yapan Alman Mareşali Goltz Paşa günlüğüne şöyle yazmıştı: “Kafkasya’da maalesef kendilerini Napolyon Bonapart zanneden ve cahil yetişen birçok adam var. Bunlar, ordularına güçleriyle bağdaşmayan görevler vermişler ve bu yüzden ordularını büyük zarara uğratmışlardır.''
Günümüze gelirsek, şimdi ülkede risk seven bir başkomutan var. El Bab kapılarında geçmişte muhtemel kendi verdiği mühimmatla Türk askerleri ölüyor. Her gün yeni ölüm haberleri geliyor. Savaşta ölenler vicdansız komutanlar için istatistiktir. Ölümleri sayıları yarıştırıyorlar. Şu kadar Türk askeri şehit oldu amma şu kadar fazla da İŞİD militanı öldürüldü türünden açıklamalarla yürek soğutmaya çalışıyorlar.
Dün Halep'te savaşan muhalif güçlere her türlü yardımı yapan iktidar, bugün Halep'te çeteler bozguna uğrayınca dış politikada görülmeyen bir kıvraklıkla Rusya ile işbirliğine yanaşmıştır. Bu dış politikada değişiklik olumlu gibi görünse de gelecekte bunun acı sonuçlarını kendi topraklarımız da şiddet boyutu ile yaşamamız kaçınılmaz olacaktır.
Enver Paşa'nın ahmaklığını, hayalperestliğini Alman Mareşali Goltz Paşa günlüğüne yazmıştı ya, kim bilir hangi Rus generali de günlüğüne ne yazacak şimdilik bilinmez, ama Tarih, Türk devlet yöneticileri hırsla azim arasında ki farkı görmeden gittiler bataklıkta telef oldular diye yazacak.
El Bab'da İŞİD'in bombalı tuzakları, bomba yüklü araçlarla saldırıları asker cenazelerini ülkeye getirmeye başladı. Bir günde 14 asker yaşamını yitirdi. TSK El Bab'a asker takviyesi yapacak diye haberler geçiyor. Savaş bataklıktır çırpındıkça batarsın içine çeker seni. Bunu bilmek için kahin olmaya gerek var mı?
AKP iktidarı, devlet aklı ve Erdoğan başı kesilmiş tavuk gibi sağa sola çırpınmaktadır. Bir gün hedefi Esad'ı devirmek olarak koyuyorlar, ertesi gün İŞİD,PYD/YPG gibi ''terör'' örgütlerini hedeflerine koyuyorlar. Ancak pusulası olmayan, hayal mahsulü bir dış politika son Moskova deklarasyonunda kendini bir kez daha gösterdi.
Moskova deklarasyonunda İŞİD ve Türkiye’nin desteklediği terör listesinde yer alırken YPG terör örgütü listesinde yer almadı. Bunu nasıl yorumlamak gerekecek, demek ki Rusya'nın şemsiyesi altına giren Türkiye YPG'ye terör örgütü demekten vaz geçmiş. Oysa Suriye'ye dönük planların büyük bölümü Kürtlerin Suriye'de bir güç, bir statü sahibi olmalarını önlemekti. İçeride bile çözüm sürecini bitirmede en büyük etken Rojava gerçekliği olmuştu.
Dış politikada sıkışmışlığından kurtulmak için Rusya'ya taviz üzerine taviz veren Türkiye bu politikaların sonucu şapkadan tavşan çıkaramayacaktır.
Savaş bataklıktır. Savaş yıkımdır. Savaş gözyaşıdır. Savaş yoksulların bir kat daha yoksullaştırılmasıdır. Savaş ekmeğimizi her gün küçültmektedir. Silah marketleri karlarına kar katmaktadır.
O zaman hep birlikte şimdi sorma zamanı. Türkiye nire El Bab nire? Bu savaş niye?
Yorum Yap