- 23.01.2016 00:00
Siirt kentinin, komando tugayının çöplüğü olarak kullanılıyordu Türkçe adıyla Kasaplar Deresi, Kürtçe adıyla Newala Qesaba.
Çatışmalarda, işkencelerde, köy baskınlarında öldürülen Kürtlerin cansız bedenleri atılıyordu bu çöplüğe.
Önce kulaktan kulağa yayılmaya başladı Kasaplar Deresi'nin bu korkunç öyküsü. Herkes usulca birbirine anlatıyordu ama kimse yüksek sesle söylemeye cesaret edemiyordu.
Görgü tanıklarından, bilgi sahiplerinden hiçbiri konuşamıyordu. Çünkü konuşursa kendisinin de Kasaplar Deresi'ne atılan bir ceset olması kuvvetle muhtemeldi.
1984 yılında kullanmaya başlanan devletin bu "gayri resmi mezarlığı"na çocuklarının, yakınlarının atıldığını duyan aileler bile korkudan ölülerine sahip çıkmıyorlardı. Kaybedilen yakınlarını arayanlar, gözaltına alınıp bir daha geri dönmeyen çocuklarının değil dirisini, ölüsünü bile bulmaya razı olan insanlar da gözaltına alınıp olmadık işkencelerden geçiriliyordu.
Çöplükten atık toplamaya gidenler parçalanmış insan cesetleriyle karşılaşıyordu.
Kimi Siirt Komando Tugayı'nın çöp arabasıyla getirilen cesetlerin Kasaplar Deresi'ne atılmasına, üzerlerinin çöple örtülmesine tanık oluyorlardı.
Kasaplar Deresi'ne atılan cesetleri köpekler parçalıyordu. Ağızındaki bir insan kemiğini, bir eli, bir kolu Siirt'in sokak içlerine sürüklüyordu köpekler zaman zaman.
Öyle bir baskı vardı ki insanların üzerinde sadece içten içe ağlamakta, gizli bir ağıt yakmaktaydılar.
1980'li yılların sonuna gelindiğinde artık vicdanlar daha yüksek sesle ayaklanmaya başladı.
Gazeteci Günay Aslan ve ardından İHD başkanlığı da yapmış olan Evin Çiçek'in çabalarıyla konu kamuoyuna açıklandı. Ancak iç kamuoyu yine sessizdi. Ama uluslararası kamuoyundan büyük tepki geldi bu "devletin yarattığı insan çöplüğü"ne.
Sonunda Valilik gözetiminde Kasaplar Deresi'nde inceleme yapmak zorunda kaldılar. İki kilometreden uzun derenin sadece yüz metresinde kazı yapıp altı ceset buldular. Sonra da etrafını dikenli tellerle çevrilip üzerine moloz döktüler.
Bir çöplüğe devletin güvenlik güçlerinin öldürdüklerini atması öyle meşru hale gelmişti ki, gazeteci Aslan'ın ulaştığı bir bilgiye göre dönemin ANAP'lı Siirt Belediyesi'nin Jandarma Alay Komutanlığı'na gönderdiği resmi bir yazıda "13 Temmuz günü saat 15.00 sularında beş terörist Kasaplar Deresi mevkisinde defnedildi" denilmişti.
Daha sonra Evin Çiçek de İl Jandarma Alay Komutanlığı görevlileri tarafından düzenlenen bir belgeye ulaşmıştı. Bu belgede 22 Eylül 1984'le 20 Şubat 1989 yılları arasında Kasaplar Deresi'ne ölü bedenleri atılan 82 kişinin adları, doğum tarihleri ve yerleri, anne-baba adları yer alıyordu.
1980'li, 1990'lı yıllarda Türkiye'nin "kamu düzeni", Kasaplar Deresi tipiydi.
Geldik bu güne... Ne diyordu Başbakan Davutoğlu AKP'nin 12 Eylül'de yapılan ve ikinci kez genel başkan seçildiği büyük kongresinde:
"Bilsinler ki; Cizre de aynen Keşan gibi ya da Bergama gibi ya da Of gibi Türkiye'nin kuzeyindeki, güneyindeki, batısındaki ilçeler gibi, Türkiye Cumhuriyeti'nin aziz bir toprağıdır ve her ilimizde, her ilçemizde mutlak surette kamu düzeni sağlanacak, kardeşliğimiz pekiştirilecektir. (...) Kamu düzeni mutlak surette sağlanırken, sivil vatandaşlarımıza Doğu'da, Güneydoğu'da yaşayan kardeşlerimize en küçük bir şekilde, demokratik hukuk devleti kuralları içinde en küçük bir zarar verilmeyecektir, kardeşlerimiz korunacaktır."
Davutoğlu bu sözleri söylediğinde; Kürt kentlerinde kuşatma, sokağa çıkma yasağı başlayalı daha bir ay olmamıştı.
Şu ana kadar yedi kentte 19 ilçede 55 kez ilan edilen ve toplamı 250 güne yaklaşan AKP'nin "kamu güvenliği sağlama harekatı"nda genç, yaşlı, kadın, çocuk, 200'e yakın sivil, yüzlerce asker ve polis, yüzlerce PKK'li gerilla, YDG-H'lı militan hayatını kaybetti. Yüzbinlerce insan evlerini terketti. Tanklarla, toplarla, zırhlı araçlarla evler, mahalleler, kentler yıkıldı.
Demek buymuş Davutoğlu'nun sözünü ettiği "sivil vatandaşlarımıza en küçük bir zarar vermeden sağlanacak kamu düzeni".
Görünen o ki; 1980'li, 1990'lı yılların "Kasaplar Deresi tipi" kamu düzeni; Sur'uyla, Cizre'siyle, Silopi'siyle artık AKP iktidarında "daha çok Kasaplar Deresi" yöntemine dönüşmüş durumda.
40 gündür, 50 gündür sokağa çıkma yasağı uygulanan abluka altındaki Kürt kentlerinde artık "kamu düzeni" tavan yapmış durumda!
Aylardır eğitim durmuş, öğretmenler geri çekilmiş. Okullar kışlaya, hastaneler karakola dönüşmüş. Günlerdir insanlar aç, susuz, tank top atışı altında yaşam savaşı veriyor, sokağa çıkma yasağını ihlal etmenin ölümle cezalandırıldığı kentlerde.
Cizre'nin Cudi Mahallesi'nde günlerdir yaralı bekledi Serhat Altun. Hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yaralı gencin hastaneye götürülmesi için "ihtiyati tedbir" kararı aldı. Serhat ölene kadar uygulanmadı bu karar. Sonunda "dış kanamadan" yaşamını yitirdi sokak ortasında.
Bir gün önce de "yaşam ve sağlık hakkının ihlal edildiği" belirtilerek AİHM'in "tedbir kararı" aldığı Hüseyin Demir de bu karar uygulanmadığı için yaşamını yitirmişti.
Demek ki sokaklardaki yaralıların tedavi edilmesi, ölü bedenlerin toprağa kavuşması için AYM'ye başvuru yapılması, AİHM'in karar almasıymış "AKP tipi kamu düzeni".
Yetmedi...
Cizre'de Cudi Mahallesi'ne giriyor HDP Milletvekili Faysal Sarıyıldız, belediye eşbaşkanları, meclis üyeleri. Serhat'ın yanı sıra iki ölüyü, dört de yaralıyı hastaneye götürürlerken zırhlı araçlar tarafından taranıyorlar. 10'dan fazla insan yaralanıyor. Biri Belediye Meclis Üyesi iki kişi yaşamını yitiriyor. Sağ kalanlar yanlarındaki ölülerle birlikte bina yıkıntılarının arasına sığınıyorlar.
HDP'li milletvekilleri Ankara'da TBMM'yi, hükümeti ayağa kaldırıyorlar da sağ kalanlar saatler sonra kurtuluyor.
Yani devletin uygulamadığı AİHM kararı doğrultusunda yaralıları almak için gidenler üstüne üstlük bir de devletin güvenlik güçleri tarafından kurşun yağmuruna tutuluyor, yaralanıyor, öldürülüyor.
Yetmedi...
Vurulanlardan biri de İMC Televizyonu'nun başarılı kameramanlarından Refik Tekin. Yaralı halde ambulansa bindirilip hastaneye götürülmesi sırasında güvenlik güçleri tarafından darp ediliyor. Kurşunun kırdığı bacağına özellikle vuruyorlar.
Yetmedi...
Cizre'de yaralandığı için hakkında gözaltı kararı çıkartıyor savcılık. Nakledildiği Mardin'deki hastanede gözaltı uygulaması yapılıyor Tekin'e. Bu yüzden ameliyat için Diyarbakır'a götürülemiyor. Mardin'de ameliyat ediliyor.
"AKP tipi kamu düzeni"nin tavan yaptığı noktadayız artık.
Ne de olsa "Türk tipi başkanlığa", "Kasaplar Deresi tipi" hatta daha da ileri bir "kamu düzeni" yakışır.
Diyarbakır Sur'da 23 Aralık'ta öldürülen İsa Oran ve Mesut Sevitek'in ölü bedenleri tam 28 gün sokakta kalıyor. Aileler bir türlü ulaşamıyorlar çocuklarının ölü bedenlerine. Milletvekilleri, İHD devreye giriyor. Valisinden İçişleri Bakanı'na kadar ulaşıyor sivil toplum örgütleri, HDP milletvekilleri. Aileler çocuklarının cenazesini alana kadar açlık grevine başlıyorlar. Ancak iki gencin cenazelerinin alınması daha doğrusu alınamaması tam bir tiyatroya dönüşüyor.
"Bizim elimizde değil" diyen devlet görevlileri bir ay sonra çıkartıp veriyor cenazeleri.
Bu noktaya kadar olan zaten vahim ama bundan sonrasının nasıl daha da vahim olabileceğini İsa'nın babası Mehmet Oran anlatıyor:
"Oğlumun kafası yerinde yoktu. Tamamen yakılmıştı. Ayrıca karnı deşilmiş, bağırsakları dışarıdaydı. Sol kol tamamen parçalanmıştı. Sağ kolundaki bir yara izinden teşhis edebildim. Zaten sağlam kalan uzvu da sağ koluydu."
Artık Kürt kentlerinde, 80'li, 90'lı yılların "Kasaplar Deresi tipi kamu düzeni"nin AKP tarafından çoktan aşıldığına ilişkin hayli örnek vardı yaşanan.
Özgür Gündem Gazetesi'nin iç sayfalarında yüzünün bir kısmı mozaiklenmiş genç bir erkek görüntüsünün yanına "İşte vahşetin fotoğrafı" başlığı atılmıştı:
"Cizir'de 10 Ocak günü akşam saatlerinde devlet güçleri tarafından katledilen ve saldırılar nedeniyle cenazesi sokaktan alınamayan zihinsel engelli yurttaş Mehmet Tangut'un (32) yüzünün köpekler tarafından yenildiği ortaya çıktı."
Silopi'de öldürülen 57 yaşındaki, 12 çocuk annesi Taybet İnan'ın da cenazesi tam bir hafta sokağın ortasında kalmıştı. Almaya giden bir yakını da keskin nişancılar tarafından öldürüldüğü için yakınları bir hafta boyunca 150 metre ötesindeki beklemişlerdi Taybet Analarını gece gündüz uyumadan "kuşlar konar, köpekler gelir" diye...
AKP iktidarı sayesinde artık yaralıların, ölü bedenlerin AİHM kararıyla sokaklardan alınmaya çalışıldığı, 1980'lerin 'Kasaplar Deresi"ne neredeyse rahmet okutacak bir "kamu düzeni"ne varılmış durumda.
Ayrıca AKP iktidarı Kürtlere öyle bir "kamu düzeni" sundu ki, gençlerin silahlı militan olmak amacıyla PKK'ye katılmak için dağlara çıkmasına gerek kalmadı;"hizmet" yaşadıkları sokakta, mahallede, kentte ayaklarına kadar gidiyor artık.
İşte Başbakan Davutoğlu'nun sözünü ettiği "sivil vatandaşlarımıza en küçük bir zarar vermeden sağlanacak kamu düzeni"nin ne olduğu anlaşılmıştır artık bütün bu yaşananlardan; "Türk tipi başkanlığın" tamamlayıcısı olarak "Kasaplar Deresi tipi kamu düzeni"nin daha da ilerisi...
CELAL BAŞLANGIÇ | HABERDAR
Yorum Yap