- 18.12.2019 00:00
Son dakikaya kadar süren "Kurarlar, kuramazlar" polemikleri eşliğinde Sayın Ahmet Davutoğlu, partisini kurdu.
Partisinin kuruluşunu ilan ettiği toplantıda yaptığı konuşma, artık alıştık, "ulusal" denilen haber kanalları tarafından verilmedi. Ne söylediğini ancak sosyal medya ve internet medyası üzerinden izlemek mümkün olabildi.
Sayın Davutoğlu'nun titizlikle hazırlandığı belli konuşmasında sıkça demokrasi, özgürlük, çoğulculuk, eşitlik, liyakat, ehliyet, siyaset ahlakı, medya özgürlüğü, kuvvetler ayrılığı, 'lider kültü' ve 'edilgen' kadrolara karşı tavır mesajları vardı. Sonradan "öyle mi dedi, böyle mi dedi" yorumlarına konu olsa da ana dilde eğitim konusu ve kimlik, inanç, mezhep ayrımcılığına karşı devletin herkese eşit mesafede durması gerektiğini vurguladı. Dış politikada da "rasyonel" ve "gerçekçi" bir siyaset güdüleceğini söyledi, AB hedefinden şaşılmayacağı kaydedildi.
Eğer "illa da eleştireceğim" gibi bir koşullanmanız yoksa konuşmanın, öne çıkan vurguları ve mesajları itibarıyla gayet liberal, demokrat ve "vizyoner" bir bakış açısını yansıttığını belirtmek gerekir.
Fakat Davutoğlu ve Gelecek Partisi'nin siyaset sahnesine çıkarken ve doğal olarak ne tür bir anlayışla siyaset yapacağını kamuoyuna deklare ederken eksik bıraktığı bir önemli husus vardı: Neden, ayrı bir siyasi parti kurmaya gerek gördünüz? Ahmet Davutoğlu nezdinde şöyle de sorulabilir: Neden kuruluşundan itibaren içinde yer aldığınız, dış işleri bakanlığı ve başbakanlık da dâhil gayet "etkili" makamlarda görev yaptığınız, halen iktidar olan bir partiden ayrılarak bu partiyi kurdunuz? "Etkili" ve "yetkili" iken bugün söylediklerinizi hayata geçirmekte önünüze çıkan engeller neydi? Yoksa o zaman farklı düşünüyordunuz ve sonradan mı bugün söylediklerinizin hikmetine nail oldunuz?
Denilebilir ki nasıl bir anlayışla siyaset yapacaklarını deklare ederken söylediği şeyleri AKP'de yapma imkânı bulamadığı için ayrıldılar ve bu partiyi kurdular. Fakat bu yetersiz ve yüzeysel bir cevap ya da yorum. Çünkü Davutoğlu da, eğer parti kurmaktan vazgeçmeyecekse Ali Babacan da AKP içinden çıktılar ve attıkları bu adımın gerekçelerini dosdoğru izah etmek gibi bir sorumlulukları var. Nasıl bir muhasebe yaptılar? AKP'den neden vazgeçtiler? Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğini neden beğenmediler? Bu soruları yanıtsız bırakarak veya mesajlarını satır aralarında vermekle yetinerek düne kadar AKP'li sıfatıyla hitap ettikleri kamuoyunu etkileyemez, bir "fark" yaratamazlar.
Nitekim sadece "şahsım" değil çevremde bu gelişmeleri izleyen insanların neredeyse tamamının merak ettiği bu: AKP'li geçmişleri omuzlarında ister istemez taşıdıkları bir yük. Ve o yük omuzlarında değilmiş gibi davranmaları insanların gözünden kaçacak bir "ayrıntı" değil.
"Balık hafızalı" bir toplum olduğumuz söylenir, ama siyasetini insanların unutkanlığı üzerine bina etmek çok da sağlam bir "yol" olmasa gerek; yürürken ayaklarınıza diken gibi batar bu sorular...
Malum; AKP de Milli Görüş geleneği içerisinde önce "Yenilikçiler" diye bir hizip olarak varlığını duyurmuştu ve sonradan Adalet ve Kalkınma Partisi adıyla partileştiler. Kamuoyunda Milli Görüş'ten gerçekten ayrılıp ayrılmadıkları merak konusuydu ve cevapları "Biz gömlek değiştirdik, tamamen yeni bir partiyiz" oldu. Yeterli veya yetersiz, samimi veya değil, ama bu bir cevap idi.
Sayın Davutoğlu AKP ile başladığı siyasal hayatının muhasebesini yapmışsa çıkardığı ders ve sonuçların neler olduğunu açık ve anlaşılır bir dille tarihe kaydetmeden "gelecek" vaat eden bir seçenek olamaz.
Herhalde Davutoğlu ve kurmayları, "Ahmet Davutoğlu" deyince sokaktaki insanın hafızasında nelerin canlandığını biliyordur. Mesela Suriye konusu ve "Altı ay içinde Şam'daki Emevi Camii’nde namaz kılacağız" sözleri... IŞİD canileri için "öfkeli gençler" benzetmesi... Hendek operasyonları döneminde yerle bir edilen tarihi Diyarbakır Suriçi için söylediği "Burayı Toledo yapacağız" açıklaması... Benzer çok sayıda örnek verilebilir. Bunlar, Davutoğlu deyince insanların hafızasında hala canlı olan söz ve tutumlar...
"Bunlar geçmişte kaldı, artık yeni şeyler söylemek lazım" da denilebilir, nitekim deniyor da. Fakat siyasette yeni bir seçenek olmak için de öncelikle sorumluluğuna ortak olduğunuz dönem ve icraatlar için bir açıklamanızın, bir duruşunuzun, bir muhasebe ve yüzleşme pratiğinizin olması gerekir. Olmazsa, inandırıcı ve güvenilir olamazsınız, güzel sözleriniz, vaatleriniz dayanaktan, inandırıcılıktan yoksun olur.
Şunu da belirtmeden geçmeyeyim: "Birbirlerine girsinler de biz de çekirdek çitleyerek izleyelim" diye düşünenlerden değilim. Bolca hainlik, ihanet ithamları eşliğinde gergin ve düzeysiz polemiklerden aklı başında insanlara çoktandır gına geldi. Ve zaten, bir kez daha okurun dikkatini çekmek isterim, benim meramım kavga, polemik filan değil, muhasebe ve yüzleşme... Basit gibi görünen bir soru bu, ama cevabı önemli, anlamlı ve sahiden bir "gelecek" iddiasının sahibi olup olmadığınızı test ediyor: İyi güzel konuşuyorsunuz da, dilinizden düşürmediğiniz davaya ne oldu? Ortada bir "dava" kalmadığı için mi ayrı bir parti kurdunuz? "Gömlek değiştirdik" diyecek kadar da mı cesaretiniz yok?
Usuldendir diyerek "Hayırlı olsun" demeyi de ihmal etmeyelim tabii. Siyasi yelpazenin çeşitlenmesi başlı başına "hayırlı" bir gelişmedir çünkü...
Yorum Yap