- 13.12.2019 00:00
İki hafta önceki yazımda değinmiştim; Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, yıllık olağan toplantısında Alevilerin AİHM ve ardından Büyük Daire tarafından kesinleşen kararlarıyla ilgili Türkiye'nin "Duymadım, Görmedim, Bilmiyorum" tutumunu da görüşecekti.
Sürpriz beklenmiyordu zaten ve sonuçta 6 Aralık'ta büyükelçiler düzeyinde yapılan toplantıda, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Alevilerle ilgili aldığı iki kararın uygulanması konusunda Ankara'nın sorumluluğunu hala yerine getirmediği uyarısında bulundu.
Söz konusu kesinleşen, dolayısıyla gereği yerine getirilmesi gereken AİHM kararları ile, Türkiye'nin ibadet mekanlarına devlet tarafından tanınan elektrik faturalarını ödemekten muaf tutulma gibi "imtiyazlardan" cemevlerinin de yararlandırılmasına ve "zorunlu din derslerinin" Aleviler ve Sünni olmayan diğer din ve inanç grupları bakımından "ayrımcılık" oluşturduğuna, dolayısıyla düzeltilmesi gerektiğine hükmedilmişti.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi açıkladığı kararda, yerel mahkemenin cemevlerinin elektrik faturalarının bir kısmının geri ödenmesi yolunda verdiği kararı tatmin edici bulmadığını ve bunun AİHM’in Alevilere yönelik ayırımcı uygulamaların kaldırılması yolundaki talepleri doğrultusunda “yeterli görülmediğini” vurguladı. Kararda, AİHM hükmü doğrultusunda vergi indirimi de içinde olmak üzere Alevilerin diğer dini gruplara tanınan sübvansiyonlardan ve ayrıcalıklardan faydalanmaları gerektiği bildirildi.
Kararda; "zorunlu din dersleri" konusunda ise, Türkiye'nin, ilk ve orta dereceli okullardaki Din ve Ahlak Dersi müfredatına Alevilerle ilgili bilgilerin de konulduğu ve ailelere istekleri dahilinde bu derslerden muaf olmak için yasal başvuru hakkı tanındığı şeklindeki savunmasının, AİHM kararını karşılamadığı uyarısında bulunuldu. Uyarının gerekçesi olarak, bu tür bir yasal prosedürün aileler açısından bir "yük" olacağı ve aynı şekilde ailelere din ve inançlarını açıklaması zorunluluğu getireceği gerekçesiyle sorunlar yaratacağı belirtildi.
Avrupa Konseyi kararının sonucunda, Türkiye'ye 2020 Haziran ayına kadar bu sorunlara çözüm getireceği bir "eylem planı" hazırlaması için mühlet verildi.
Konunun direkt muhatabı kurum olarak Adalet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı tarafından bu satırları yazdığım esnada henüz bir açıklama yapılmamıştı. "Bu kararı tanımıyoruz, bizim için yok hükmündedir" mi diyecekler yoksa başka bir konuyu açıklamama açıklaması mı yapacaklar, bilemiyorum. Ama herhalde açıkça "Hukuk nedir ya? Biz işimize gelmeyen hukuka hukuk demiyoruz zaten!" demezler. Yoksa, derler mi?
Maksat kayda girsin diye malumun ilanı kabilinden ben söylemiş olayım:
- Aleviler herkes kadar bu ülkenin yurttaşıdır ve eşit yurttaşlık haklarını istemektedirler... Kendi ülkelerinde, kendi vatanlarında inançlarını, ibadetlerini, kimliklerini gizleyerek, saklayarak yaşamak istemiyor ve vergi verdikleri, askerlik yaptıkları devletin varlıklarını görmezden gelmesine artık rıza göstermiyorlar...
- "Hepimiz eşitiz, din kardeşiyiz, mesele Hz. Ali'yi sevmekse en süper Alevi biziz!" türü söylemlerin demagoji olarak bile hiçbir kıymet-i harbiyesi yok Aleviler için. Sn. Erdoğan bu tür söylemlerle Alevileri oyalayabileceğini söyleyen danışmanlarını derhal kovsa yeridir...
- Yurt sathında sayısı bin dolayında olan cemevi vardır ve sayıları ihtiyaç ve imkanlar dahilinde daha da artacaktır. Halihazırda bu cemevleri "dernek" statüsündedir. Ya "Böyle dernek mi olur?" deyip kapatacaksınız ya da işlevsel, reel statülerini tanıyacaksınız... Çünkü Aleviler dini vecibelerini bu mekanlarda yerine getirmektedirler. Şehit cenazelerine dahi ayrım yapmakla bu gerçeği karartmak mümkün değildir...
- Din ve Ahlak Bilgisi adı verilen derslerin kitaplarına Hacı Bektaşi Veli'den gelişigüzel sözler koymakla o derslerin zoraki Sünni-Hanefi mezhep empoze edilen karakterini kimlerden nasıl saklayabileceksiniz? Bu derslerin "zorunlu" olması Alevi ve diğer din ve inanç mensubu çocuklarımız için, lafı eğip bükmeye gerek yok, bir zulümdür, bir sistematik asimilasyon gayretkeşliğidir. Ve asimilasyon, bir zamanlar Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya'daki gurbetçilerimize hitap ederken söylediği gibi, bir insanlık suçudur...
Almanya demişken, Almanya ve birçok Avrupa ülkesinde Alevilerin din ve inanç özgürlüğü hakkı kapsamında haklarının tanınmasının neden rahatsızlık konusu olduğuna da değinmek gerek... Bir dahaki yazıda...
Türkiye Alevilerin "eşit yurttaş" haklarını tanımak konusunda sorunu daha fazla sürüncemede bırakma imkanına sahip değildir. Demagoji ile ancak bu kadar ve buraya kadar...
Yorum Yap