- 24.03.2020 00:00
Korona salgınının gündem olmaya başladığı ilk günlerde, sosyal medyada çoğu erkek, kaslarını pazılarını göstererek “Bize bir şey olmaz! Korona da neymiş ya?” içeriğinde videolu paylaşımlarda bulunuyorlardı. Salgının yayılması, karantina ve ölüm haberleri gelmeye başlayınca bu tür “cahil cesareti” örneği paylaşımlar azaldı ama hala virüse efelenmeye çalışanlara rastlanabiliyor…
Öyle ya söz konusu olan “Türk’ün gücü”, korona kim oluyor! En üst düzeyden verilen mesajlarda da “Türklük” vurgusu olunca, böylelerinin cüreti daha da palazlandı.
22 Mart Pazar günü itibarıyla 65 yaş olarak belirlenen yaşlı vatandaşların sokağa çıkmaları yasaklandı. Pazardı, hava güneşliydi, ağaçlar çiçeklenmeye başlamıştı. “Böyle bir günde eve kapanılır mı?” diye düşünen çok sayıda vatandaş sokaklardaydı, deniz kenarlarındaydı, yürüyüşe ve alışverişe çıkmışlardı. Gençler de vardı gördüklerim arasında ama yaşlılar çoğunluktaydı… Salgın haberlerini ve önlem uyarılarını biraz ciddiye alanlar maske takmışlardı.
Markete ekmek almaya çıkmışken gördüğüm manzara idi bu. Oturduğum binanın girişindeki bahçede torunlarıyla top oynayan komşuya, “Markete gidiyorum, bir ihtiyacınız varsa size de alayım” diyecek oldum, fırçayı yedim. “Biz daha ölmedik yahu! Kendi alışverişimi kendim yaparım, birazdan torunlarla gezmeye çıkacağım” dedi. “Estağfurullah yanlış anladınız. Çok gerekmedikçe evinizden çıkmayın uyarıları yapılıyor ya, o yüzden dedim” diye yanıtladım. “Bize bir şey olmaz” dedi, “bunların hepsi oyun!”
Bunların hepsi oyun…
Bunu daha önce telefonda beni dışarı çıkmaya davet eden bir klasik solcu arkadaşımdan da duymuştum. “Bunlar emperyalizmin oyunu” diyordu. “Velev ki oyun” deyip devam etmiştim; “Dikkat etmemiz gerekmez mi?”
“Ya onlar hangi ülkeden kaç kişinin öleceğini bile hesaplamışlardır, merak etme sen. Gel de akşam anlatayım” olmuştu cevabı. Henüz restoranlar kapatılmamıştı…
Aynı arkadaşım, dün “Göğsümde bir ağrı var” diyerek aradı beni. Ne diyeyim, bilemedim…
Markette karı-koca alışverişe çıkmış iki yaşlı vatandaş, aldıkları diş macununun filanca markette daha ucuz olduğunu söylüyorlardı kasiyer kadına. Kasiyer kadının tartışmaya niyeti yoktu, “Bizde böyle” diye kestirip attı. Ama karı-kocanın kestirip atmaya niyeti yoktu. Aldıkları ürünü geri bırakıp “Genel müdürlüğünüze şikâyet edeceğim sizi!” diye bağırarak çıktılar.
Kapı önündeki araçlarına binerken adamın siniri yatışmamıştı hala, bir de benden onay almak istedi. “Gördünüz değil mi beyefendi? Orada beş lira burada on beş lira, olur mu yani? Hepsi fırsatçı bunların!” Kafamı sallayıp uzaklaştım…
Geç saatte bir gazeteci arkadaşım yazmış, sonradan gördüm. Yaşlı vatandaşları evden çıkmamaları için uyaran videolar yapalım diyordu. Bir yararı olur mu emin değilim ama “olur” dedim.
Neden evlerimize kapanmamız ve mümkün olabildiğince kimseyle yakın temas kurmamamız isteniyor; biliyoruz değil mi? Çünkü yeterli hastanemiz yok, yeterli uzman sağlıkçımız yok, yeterli gerekli sağlık donanımımız yok…
Evden çıkmamak, sosyal izolasyon, salgını “kontrol” etmeyi değil ama durdurulamayan yayılış süratini azaltmaya yönelik bir önlem. Ve şu şartlarda en “etkili” önlem. Bir de ellerini yıkamak tabii…
Bir kez de ben yazmış olayım burada: Yaşlı vatandaşlar risk kesimlerinin en başında yer alıyor. Büyüklerimizi seviyor sayıyorsak, karşı karşıya olduğumuz tehdidin ciddiyetini anlamalarını sağlayalım… Ve bunu o insanları rencide etmeden yapalım…
Çünkü meselenin ciddiyetini anlamış görünen bazı “duyarlı” vatandaşlar, yaşlılarımızı ellerinden gelse bir kampa toplama havasında konuşuyorlar. Yaşadıkları paniğin acısını yaşlılardan çıkarmak gibi bir tavır içindeler. Bu tür “kriz” zamanları, insanlarımızın kişilik ve karakterlerini de açığa çıkartıyor işte…
Malum; bir fiili af hazırlığı var. Uyuşturucu kaçakçıları, hırsızlar, arsızlar, mafyacılar, neredeyse bilumum adli mahkumlar salıverilecek. Ama “Devlete karşı işlenen suçlar”, yani “terör suçları” bu fiili affın dışında tutuluyor. HDP dışında muhalefet partileri de bu anlayış ile mutabık.
Demek ki; bir anda binlerce hırsızın, arsızın, dolandırıcının, sahtekarın, mafyacı ve uyuşturucu kaçakçısının salıverilecek olmasının “olası” sonuçlarını göze alıyor hükümetimiz… Hırsızlık, yağma türü olayları yani…
Ama, misal, Selahattin Demirtaş’ın, hasta olduğu halde İdris Balüken’in, Osman Kavala’nın, Ahmet Altan’ın salıverilmesinin “olası” sonuçlarını göze alamıyor. Çünkü yazarak, çizerek, konuşarak, siyaset yaparak (Kavala siyasetçi de değil gerçi) devlete karşı “suç” işlemeleri çok “tehlikeli” olabilir, “beka” krizine neden olabilir! Öyle mi?
Madem riskli alanlar olduğu için tıklım tıklım hapishaneleri boşaltmak gerekiyor, ki bence de gerekiyor, bunu ayrımsız bir genel af ilan ederek yapın… Deyim yerindeyse, hiç değilse şu “korona günlerinde” herkesin hükümeti gibi davranın…
Ve bu satırları yazdığım esnada gelen haber: Halkların Demokratik Partisi (HDP) yönetimindeki Batman Belediyesi Eş Başkanları Mehmet Demir ve Songül Korkmaz ile Diyarbakır’ın Silvan Belediyesi Eş Başkanları Naşide Toprak ve Abbas Azizoğlu görevden alındı. Diyarbakır’ın Lice ve Ergani belediye başkanları da görevden alınarak yerlerine kayyım atandı…
Kim ki “Senin dediklerine bak bir de olan bitene…” derse, haklı…
Yorum Yap