- 27.09.2016 00:00
“Vicdanınıza kalmış”
Aileler birbiriyle tanışsın filan diye bir araya gelmiştik kaynanamın evinde. Gelenek neyse gereğini yerine getirelim bari diyerek… Anam memleketten kalktı geldi sevinçle. Kalabalık olalım da arada kaynayalım diye ben de “ailem” diye ne kadar yakın arkadaşım varsa temsilen hepsini çağırdım; “etmeyin eylemeyin yalnız bırakmayın beni”… Sağolsunlar geldiler hepsi de. E elleri boş gelecek değiller ya; çiçekler, gümüş tepsilerde şekerler, çikolatalar filan. Bir de şık giyinmişler tabii. Erkekler takım elbiseli, yakışıklı, kadınlar başka güzel… Hadi şu yemeği yiyelim kızı alıp gidelim… Hiç yaşamadığım bir heyecan…
Tamam yemeğimizi yedik, ellerinize sağlık… Hadi herkes evine (biz zaten Güler’le nicedir aynı evde yaşıyoruz gizli gizli. Zaten galiba ilişkimizi açık etmek için evlenmeye karar vermiştik :) ). Çay, kahve de içilecek. Peki… Ben ikide bir evin balkonuna kaçıyorum sigara içmek için ama neticede salona dönüyorum. Benim fedakar arkadaşlarım habire havadan sudan, siyasi gelişmelerden, memleket meselelerinden mevzular açıyorlar; maksat sohbet olsun, zaman geçsin, bir “sıkıntı” olmasın. Özellikle Rojin’in ve Ali’nin adını anmalıyım bu konuda. İyi ama bitmeyecek mi bu gece hiç? Görünüşte her şey yolunda ama bende bir telaş, heyecan… Yerimde duramıyor ne yapacağımı bilemiyorum… Güler ilginç bir şekilde daha rahat…
Anneler devreye girdiğinde olanlar oldu… Daha doğrusu benim annem…
Gelenek dedik, aileler tanışsın kaynaşsın filan, ama anam bu işi ziyadesiyle ciddiye aldı ve bir anda meseleyi “kız isteme merasimine” çevirdi… “Sen sus şişko!” diye bağırdı o ara “ne olacak bu memleketin hali” havasında bir şeyler anlatan Ali’ye. “Ne oldu?” demeye kalmadan Rojin’e döndü; “sen de sus!” Hayallah, ne oluyoruz yahu? Şimdi kalkıp balkona gitsem sigara içmeye kimselere çaktırmadan, anam elimden çekti oturttu yanına; “Biz şimdi neden buradayız?” Ne diyeceğimi bilemedim; Kırmançki bir şeyler geveledim, “Daye se buye? Savano?” filan (ana ne oldu, ne diyorsun). “Haydi” dedi, “kim isteyecekse kızı istesin”!
Güler’in ailesi Sünni, kaynanam namazında niyazında. Anam nasıldır gelenekleri fazla da bilmiyor. Ama mevzuyu “kız isteme merasimine” çevirdi bir anda. Buz kestim. Hayır, kızı vermeyeceklerinden değil de, ne nasıl olacak paniği…
Tüten oturuyordu yanımda. Anam, ben, Tüten yan yana oturmuşuz o anda, tesadüf. Tüten asırlık arkadaşım. Avukatım. Ocağına düştüm Tüten, ne olacak şimdi, ne yapacağız, ne diyeceğiz? “E, ana sen iste işte?” dedi Tüten anama. “Ben ne isteyeceğim? Bu kadar toplanıp gelmişsiniz madem. Ben ta nereden geldim. Gelmesem ne olacaktı? Hadi kim isteyecekse istesin” dedi ve ardından “sen iste!” dedi Tüten’e. Tüten önce ne yapacağını bilemedi, şaşırdı, orada o kadar kişi içinde “neden ben?” diye düşündü herhalde ama bir kez daha zor zamanların arkadaşı olduğunu gösterdi ve o bildik kız isteme sözcüklerini sıraladı. Sonra kendisi de şaşırdı; ben ne yapıyorum yahu dercesine.
Kaynanam Ümmühan Hanım, gayet memnun hayatından. “Kısmetse olur” dedi. Ağır davranacak ya… O andan itibaren analar konuştu. İkisi de şiveli konuşuyor tabii de ben buraya tercüme ederek yazayım bari.
Anam: Gençler sevmiş birbirini…
Ümmühan Hanım: Öyle görünüyor. Ne diyelim, kısmet…
Anam: Oğlum diye demiyorum, iyi biridir, kızına iyi bakar…
Ümmühan Hanım: Maaşı sigortası var mı?
Anam: (Bir an duraksadıktan sonra) Var var… Yazıyor çiziyor, ne bileyim…
Ümmühan Hanım: He, yazarmış. Ne yazıyor?
Anam: Anam anam ben de diyorum yazma ama bu küçükken de böyleydi… (Sonra hatları karıştırdığını fark etti ve devam etti.) Ne diyelim, bu da onun işi. Baksınlar birbirlerine işte…
Ümmühan Hanım: Kısmet…
Anam bir kez girmiş kız isteme havasına ve “siz ne istersiniz?” deyiverdi.
“Ne istersiniz?” nedir ana yahu? “Başlık parası” mı kaldı bu devirde? Kastettiği buydu ciddi ciddi. Parası olsa çıkarıp dökecek Ümmühan Hanım’ın önüne.
Ümmühan Hanım da demesin mi; “vicdanınıza kalmış”…
İşte bu cidden ağır oldu… Anam bir şeyler mırıldandı ve o anda kimdi bilmiyorum bizim heyetten birileri “geç oldu” dedi de bitti o gece…
Tamamdır dedim ya meğer en zoru işin “düğün” faslı imiş… Onu da bir dahaki seneye mi anlatayım?
Yorum Yap