- 25.06.2016 00:00
AKP bu ‘kayyım’ işini pek sevdi. ‘Muhalif’ gördüğü gazetelere, şirketlere ‘kayyım’ aracılığıyla el koyuyor, tez zamanda tanınmaz hale getirip sonra da batırıyor. Oysa bu ‘kayyım’ işinin esprisi, ‘usulsüzlük’ tespit edilen şirketin, çalışanlar mağdur edilmeden düze çıkarılması. Aynı şekilde, yargı konusu olan ve ‘kayyım’ atanmasına gerekçe teşkil eden iddiaların netleşmesine değin, faaliyetlerini aksatmadan sürdürebilmesini sağlamak. Geçici ve kolayca başvurulması düşünülemeyecek bir ‘önlem’.
Hale bakın ki ‘kayyım atandı’ artık rutin bir haber. Bu arada ‘kayyım’ diye bir ‘meslek’ de türemiş oldu. Şu veya bu nedenle kayyımlık görevinden azledilenler yeniden ‘kayyım’ olabilmek için mahkeme kapılarını aşındırıyor, ‘işlerini’ geri istiyorlar.
Sanırsınız adamın babasından miras kendi işi. Fahiş maaşlar söz konusu olunca bir tür ‘akbaba’ kesiliyor mübarekler. En ‘ballı’ kayyımlık ‘işi’ (!) de göründüğü kadarıyla Koza İpek Holding şirketlerine ‘kayyım’ olmak. 70 bin liradan fazla maaş alıyorlar, eş, dost, akraba, ahbap çavuş şirketin otellerinde kalıyor, bedavadan yiyip içiyorlarmış. Akın İpek ve avukatları bağırıp duruyor ama “Her şey gerçek olamayacak kadar iyi” gerekçesiyle el koyup batırmaya çalışanlar mı duyacak?
Ve şimdi de beğenmedikleri belediyelere ‘kayyım’ atamayı planlıyorlar. İnanılır gibi değil.
Sudan iddia ve gerekçelerle şirketlere el koyup batırarak, batırmaya uğraşarak çok sayıda anayasal hakkı ihlal ettiler. Çalışanları mağdur ettiler. İşten attılar. El koydukları şirketlerin ticari itibarlarını yerle bir ettiler, bazılarını batırdılar. Ama belediyelere kayyım atamak, bundan daha vahim bir hak ve hukuk katliamı olur. Çünkü bunun doğrudan ‘milli iradeyi’ hedefleyen bir anlamı var…
Hedefteki belediyeler, malum, DBP-HDP’nin belediyeleri. Bu belediyeleri teftiş ve denetim manyağına çevirdiler. Tespit edilen bir usulsüzlük olsa, herhalde sağır sultana bile duyururlardı. Varsa da gereği neyse yapılırdı. Demek ki kayda değer bir ‘usulsüzlük’ yok. Zaten ‘rüşvet, yolsuzluk, havuz’ iddialarından ziyade ‘terör örgütüne finans sağlamak’ iddiası var. Tabii ki bu iddia da delillerle, kanıtlarla ortaya konulur ve muhatapları da yargılanır. Yani yine de ‘kayyım’ atamak başvurulacak bir ‘yol’ değildir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ‘milli irade’ konusunda çok ‘hassas’ idi bir zamanlar. Yüzde 52 oy ile cumhurbaşkanı seçildiğini her fırsatta vurgulayarak söylüyor ve yaptığı her şeyi ‘milli irade’ ile gerekçelendiriyordu. 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturması gündeme geldikten sonra kazandığı yerel seçimleri bile böyle izah etmişti. ‘Milli irade’ kendisini desteklediğine göre iddialar da asılsızdı vb.
Fakat ne hikmetse HDP söz konusu olduğunda bu ‘milli irade’ hassasiyetinden eser kalmıyor. Milletvekillerini içeri atmak, belediyelerine el koymak, bir anda ‘mümkün’ hale geliyor.
El koymayı düşündükleri yerleşim birimlerinin belediye başkanları, mesela Cizre’de yüzde 93.2, Silopi’de 89.4, Yüksekova’da 86.4, İdil’de 83.7, Sur’da 81.6, Şırnak’ta 71.5 oy alarak seçilmişlerdi.
Yoksa ‘milli irade’ dedikleri ‘reis’i destekleyenlerden mi ibaret? Gerisi ‘kayyımlık’ mı oluyor? O kadar ‘kayyım’ bulmak kolay olmasa gerek; hem, üstüne bir de maaşları var…
Her şey iyiden iyiye zıvanadan çıkmadan birisi şu ‘üst akıl’a bir şey dese…
Yorum Yap