- 29.04.2016 00:00
TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın “Yeni anayasa dindar bir anayasa olmalı, laiklik olmamalı” şeklindeki sözleri, tartışma ve tepkilere neden oldu. Konu ‘laiklik’ ve konuşan da TBMM Başkanı olunca, bunun ‘gündem’ olmaması herhalde mümkün değildi.
AKP sözcüleri ‘Şahsi görüşleridir’ deyip işin içinden çıktı. Gözler İsmail Kahraman’la protokol dışında da yakınlığı bilinen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çevrildi ve o da ‘şahsi görüşleridir’ dedikten sonra, bu tartışmanın ‘gündemi çarpıtma gayreti’ olduğunu söyledi. Benim ‘takıldığım’ da bu oldu; gündemi çarpıtma gayreti içinde olanlar kim ya da kimler idi ki?
İsmail Kahraman TBMM Başkanı. Herhangi biri değil yani ve bu yüzden memleket meseleleriyle ilgili konuşurken, taşıdığı sıfatın sorumluluğunu temsil gibi bir yükümlülüğü var. Yine de Kahraman eğer bu sözleri ayaküstü bir konuşmada, üzerinde çok da düşünmeden sarf etmiş, ağzından kaçırmış olsaydı, ‘insanlık hali, zaten yaşlı da bir adam’ filan denilebilirdi belki. Ama öyle değil.
Kahraman ‘laiklik’ ve ‘dindar anayasa’ ile ilgili duygu ve düşüncelerini gayet konuyla ilgili bir konferansta açıkladı. İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliği tarafından düzenlenen ‘Yeni Türkiye Konferansları ve 6. Yeni Türkiye ve Yeni Anayasa’ konulu konferansta. Demek ki ‘ağzından kaçmış’ denilecek bir durum yok.
Peki bu durumda Kahraman’ın sözleri tartışılmasın mı? ‘Gündem’ olmasın mı? Bir TBMM başkanı ‘Anayasadan laiklik ilkesini çıkartalım, dindar anayasa yapalım’ dediği zaman medya bunu duymasın görmesin mi? Eleştirilmesin mi? Sadece Yiğit Bulut’un yaptığı gibi ‘Aslında öyle demek istemedi’ mi denilsin? Sahi AKP ‘Türk Tipi Başkanlık’ sistemine resmen de geçmek için yapmak istediği anayasayı ‘sessiz sedasız’ mı yapmak istiyor? Mesela laiklik konusunu ‘sessiz sedasız’ mı ‘halletmeyi’ planlıyor?
Doğrusu ortada bir ‘gündem çarpıtma gayreti’ göremiyorum. Aksine bir ‘gündemi yoklama’ ve ‘hazırlama’ çabasından bahsedilebilir. Acaba “laikliği kaldıracağız, dindar anayasa yapacağız” denirse kim ne der, toplumun tepkisi ne ve ne kadar olur?
‘Gayretin’ bir diğer boyutu da, ülkeyi yeniden ‘laik-antilaik’ kutuplaşmasının atmosferi içerisine sokup zaman planlaması yapılan ‘Türk Tipi Başkanlık’ anayasası referandumu için taraftar kitlesini canlandırmak. Sayın Erdoğan o zaman yeniden eline Kur’an alıp miting meydanlarına çıkar mı? Diyanet İşleri Başkanlığı için “dini önderimize süper lüks makam aracı yetmez, özel uçak da tahsis edeceğiz” der mi? Laiklikten, DİB’in statüsü ve misyonundan şikayet edenleri ‘din düşmanı’ olmakla itham eder mi?
Bu arada AKP sözcüleri “laikliği kaldırmayacağız, özgürlükçü bir laiklik getireceğiz” de dediler. Bahsettikleri laikliği ‘ayinesi iştir kişinin’ ölçüsüne vurduğumuz zaman, meselenin içyüzü hakkında bir fikrimiz oluyor. Mesela bir zamanlar bir ‘Alevi açılımı’ vardı gündemimizde; ne oldu o iş? Birilerinin ‘gündem çarpıtma gayreti’ idi de biz mi yanlış anladık?
Özgürlükçü laiklik lafı edenler o açılımı sokağa terk etti. Ama açılımı asıl ‘dayatan’ AİHM oldu. AKP’nin yönettiği devletin tanımadığı cemevlerinin statüsü ile ilgili verili durumun ‘haksızlık’ ve ‘ayrımcılık’ olduğuna hükmetti. Karar, bağlayıcı ve kesin. Gereğini yapacak mısınız? Yoksa ‘dış mihraklar’ edebiyatına sığınıp Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin altındaki imzanızı geri mi çekeceksiniz?
Yorum Yap