- 24.04.2016 00:00
‘Asrın davası’, ‘asrın hesaplaşması’ diyorlardı, kendilerini davanın ‘savcısı’ ilan etmişlerdi. Sonradan tarihi bir ‘çark’a tanıklık ettik; aslında olay ‘milli orduya kumpas’ imiş meğer. Yargıtay Ergenekon diye bir ‘örgüt’ olmadığına karar verdi, dosya kapatıldı. Sanıklar zaten serbest bırakılmışlardı. Şimdi ‘kim ne demişti, şimdi ne diyor’ geyikleri dönüyor sosyal medyada.
AKP ve yandaşlarının ‘çarkı’, kolay kolay üzerinden atlanabilecek gibi değil. ‘Savcı’ iken ‘avukatı’ olmak sıradan fikir değişikliği olmasa gerek. Bu ‘tarihi çark’ın sebeb-i hikmeti, ‘iktidar’ ile ilgili. İktidarını sürdürmek uğruna ‘savcı’ olmak gerekiyorsa savcı, ‘avukat’ olmak gerekiyorsa avukat oluyorlar. Her halükarda ‘kazançlı’ olmak için her kalıba girmekte çıkmakta bir mahsur görmüyorlar. Normalde bu kadar ‘çark’ o siyasetin sahibi için insan içine çıkamamak nedeni olur; utançtan. Bunların öyle bir sorunu yok.
AKP’nin çarkları, malum sadece Ergenekon ile sınırlı değil. Hemen akla gelen örnekler; İsrail dün ‘düşman’ idi, bugün ‘dost’. Günlük gelişmelere göre ABD ve Avrupa bazen ‘dost ve müttefik’ bazen de ‘dış mihrak’. Duruma göre Kürt sorunu ya ‘Kürt sorunu’ ya da ‘terör sorunu’. Öcalan bazen ‘büyük fikir ve siyaset adamı’ bazen de ‘bölücübaşı’. Bazen ‘barış’ bazen ‘savaş’. Bazen ‘çözüm süreci namusumuzdur’, bazen de ‘bitti o iş’. Duruma göre ‘muhterem hocaefendi hazretleri’ şartlar değiştiğinde ‘Paralel, FETÖ’… Daha da uzatılabilir bir liste bu. 14 yılı bulan iktidar süreçleri bu tür ‘çarklarla’ dolu.
Bu ilkesiz, omurgasız pratiklerinin en özlü izahatı, malum, ‘aldatılmışız, saflığımızın, iyi niyetimizin kurbanı olduk’ şeklinde. Bu izahatın yandaş medya taifesine yansıması, biliyorsunuz, ‘kullanışlı aptallık’ yaklaşımı oldu.
Her birinin ömrü siyasette geçmiş, Necmettin Erbakan gibi bir siyasetçinin tezgahından geçmişler (ve ‘olduk’ dedikleri zaman da ilk onu yaya bırakmışlar). Ama yine de ‘kandırılabiliyorlar’; keskin U dönüşlerini bu şekilde gerekçelendiriyor ve ilginçtir, destekçileri nezdinde ‘inandırıcı’ da olabiliyorlar. Sadece sosyolojik değil psikolojik açıdan da ciddi, kapsamlı değerlendirmelere ihtiyaç duyan bir realitemiz bu…
Tehlikeli kutuplaşma
Konrad-Adenauer-Stiftung (KAS), Alternatif Düşünce Kuruluşu (ADK), Toplumsal Sosyal Ekonomik ve Siyasal Araştırmalar Derneği (SESAD) tarafından düzenlenen ‘Türkiye’de ve Ortadoğu’da Mezhep Çekişmeleri ve Toplumlar İçin Güvenlik Sorunları’ başlıklı konferans için Hatay’dayım. Konferansın değişik çevrelerden katılımcıları Ortadoğu’daki mezhep eksenli sorunların vardığı boyutların endişe verici etkilerine dikkat çektiler. Ve Hatay, malum, Suriye’deki gelişmelerden en sıcak ve doğrudan etkilenen illerimizden biri.
Bir zamanlar sadece Türkiye değil daha genel bir düzeyde çeşitli etnik, dini, kültürel kimlik ve değerlerin barış içinde bir arada yaşama iradesine yaptığı evsahipliğiyle ‘örnek’ gösterilen Hatay, yakın geçmişine özlem duyuyor ve geleceğe ise maalesef kaygı ve endişe ile bakıyor.
Malum; ‘kutuplaşma’, AKP’nin ‘bukalemun’ siyasetiyle birlikte en ‘kullanışlı’ siyasi taktiği. Ve bu kutuplaşma, kutuplaştırma siyasetinin temelinde mezhepsel vurgu var.
Bu tehlikeli tek parti iktidarına ‘dur’ demek, onu sorgulamakla başlar. Bu hem her birimizin hakkı hem de daha fazla erteleyemeyeceğimiz sorumluluğudur. Birilerinin tebaası değil yaşadığımız toprakların yurttaşı isek…
Yorum Yap