- 9.02.2016 00:00
Bazen Saray ve AKP iktidarının kimi söylem ve uygulamalarının vahametine dikkat çekebilmek için ‘darbe dönemlerindeki gibi’ türü ifadeler kullanma gereği duyuyorum. Bu, benim durduk yere ihtiyaç duyduğum bir şey değil; söyleten gerçekler var.
Çünkü Saray ve AKP’nin ‘ilham’ kaynağı, 12 Eylül. ‘Özgünlükleri’ sivil olmaları ve dün söylediklerinin, yaptıklarının bugün zıddını söylemek ve yapmak konusundaki insanı hâlâ hayrete düşüren pişkinlikleri.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Avukatlar Günü vesilesiyle hukukçulara hitaben yaptığı konuşma bunun son örneklerinden biri oldu. Erdoğan, akademisyen ve gazetecilerin tutuksuz yargılanmaları konusunda ödün vermez tahammülsüzlüğünü bir kez daha ortaya koyduğu bu konuşmasında, ‘terörle mücadeleye’ yeni bir boyut daha getirdi ve “Terör örgütünün yandaşlarını devre dışı bırakmak için vatandaşlıktan çıkartma dahil tüm önlemleri almakta kararlı olmalıyız. Bunlar bizim vatandaşımız dahi olamazlar” dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, gazetecilerin sorusu üzerine “Gündemimizde böyle bir çalışma yok” derken, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, konuyla ilgili hemen çalışma başlatacaklarını söyledi. Oysa Saray’a çok yakın milletvekillerinden Metin Külünk Meclis Başkanlığı’na yasa teklifini hazırlayıp sunmuştu bile.
Bugüne değin gerçekleştirilmiş en ‘sofistike’ darbe olan 12 Eylül’de, resmi rakamlara göre 15.000 kişi 78’lilerin tespitlerine göre 30.000 kişi ‘vatan haini’ oldukları gerekçesiyle vatandaşlıktan çıkartılmıştı.
23 Temmuz 2013 günü dönemin Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, resmi bir ziyaret amacıyla bulunduğu Köln’de gurbetçilerle söyleşirken, 12 Eylül’ün vatandaşlıktan çıkardığı yurttaşlara açık bir çağrıda bulunmuş ve şöyle demişti: “12 Eylül askeri darbesinde birçok vatandaşımız mağdur oldu. Binlerce insanımız haksız yere vatandaşlıktan çıkartıldı. Bunlar bizim insanlarımız. Kapımız açık. Müracaat etmeleri halinde bunları vatandaşlığa almaya hazırız”. Bozdağ’ın bu konuşmasından iki yıl önce de dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan, yine bir Almanya gezisi sırasında, “Geçmişte yaşanan baskılar nedeniyle, ifade özgürlüğünde yaşanan sıkıntılar nedeniyle, Avrupa’ya göç etmek zorunda kalan sanatçılarımızı, yazarlarımızı ülkelerine, Türkiye’ye dönmeye davet ediyorum. Türkiye’nin değişimine Türkiye’de katkı vermeye çağırıyorum. Kapı ardına kadar açık, hatırlatmak istiyorum” demişti.
Bu ‘vatandaşlıktan çıkarma’ zorbalığına son verme konusunda ilk adımları Turgut Özal atmış ve Cem Karaca, Şanar Yurdatapan gibi isimler Türkiye’ye dönerek yeniden ‘vatandaş’ olmuşlardı. AKP de 2009 yılında çeşitli gerekçelerle vatandaşlıktan çıkartılan çok sayıda kişinin vatandaşlık haklarını ve itibarını iade etme kararı almıştı; Nâzım Hikmet bunlardan biriydi.
12 Eylül darbecilerinin izinden yürüyen Saray ve AKP iktidarı, ‘terör yandaşı’ gibi muğlak, sübjektif iddialarla muhaliflerini vatandaşlıktan çıkartmaya ve onların mallarına mülklerine el koymaya hazırlanıyor. Vatandaşlığın keyiflerince oynayabilecekleri haklardan biri olmadığını unutarak…
Ama tarih unutmuyor işte. Çok gerilere gitmeye de gerek yok; yukarıda yaptığım hatırlatmalar üzerine biraz olsun düşünseler, anlayacaklar. Belki…
-Dün Meydan’ın 1. Yıldönümüydü. Medya üzerindeki ağır baskılar nedeniyle ‘coşkun’ kutlamalar yapmak kimsenin aklından geçmedi. Yaşıyor olmak bile ‘başarı’ iken. Nice yıllara…
Yorum Yap