- 20.03.2016 00:00
21. yüzyıldayız, 2016 yılında ve hâlâ yaşadığımız toprakların ‘vatan’ olması için onu kanlarımızla sulamamız gerektiğini söylüyorlar…
Yaşadığımız çağın uygarlık değerleri demokrasi, özgürlük, barış, temel hak ve özgürlüklerle tarif edilen bir düzeyi işaret ediyor; ama bizim hâlâ iç ve dış düşmanlarla mücadele halinde olmamız, devleti elinde tutanların ‘askeri’ olmamız gerektiği söyleniyor…
Haktan, hukuktan, adaletten ve hele ki barıştan söz etmememiz gerekiyor. Köprülerin altından çok sular aksa, devirler devranlar değişse de devletin ‘makbul vatandaş’ ölçüleri oluyor ve o ölçülere uygun olmadığınız, egemen devlet zihniyetine biat etmediğiniz takdirde ‘cadı avı’ mağduru oluyorsunuz. “Eğer benden değilsen teröristsin” diyorlar…
İktidarlarını, oturdukları koltukları, işgal ettikleri makamları memleketi keyiflerince yönetme icazeti sanıyorlar. Çuvallayan hiçbir icraatlarından, politikalarından dolayı hesap vermek istemiyor, yanlışları nedeniyle istifa etmek şöyle dursun özür dahi dilemiyorlar. Yanlışları ülkemizi yangın yerine çevirse, çocuklarımıza, hayatlarımıza mal olsa bile hem de.
Toplumu hemen her konuda kutuplaştırıyorlar, karşıtlaştırıyorlar, birbirlerine karşı konumlandırıyorlar, acılarını, sevinçlerini dahi paylaşamayan bir duruma sürüklüyorlar ve sonra da karşımıza geçip ‘devlet ve millet’ diyorlar, ‘birlik ve beraberlik’ diyorlar…
Öncelikleri var, hedefleri var, hassasiyetleri var ve bütün bunlar, ne olursa olsun iktidarda kalmalarına dair. Doğru yaptıkları bir şey varsa onu da gözlerini bürümüş bu ‘Ne olursa olsun…’ saplantısına kurban ettiler çoktan…
Çok korkuyorlar. Çok korktukları için bu kadar pervasızlar. Çok korktukları için çok korkutuyorlar, tehdit ediyorlar, şantaj yapıyorlar; insanların sormayacağı, sorgulamayacağı, itiraz etmeyeceği, eleştirmeyeceği, başına ne gelse ‘kader’ diyeceği bir toplum hayal ediyor ve bu hayallerini zorluyorlar…
21. yüzyıldayız, 2016 yılında. İyi kötü bir demokrasi deneyimimiz, insan hakları bilincimiz var. Hak ve özgürlüklerden haberdarız. Hukuk, adalet, barış, bir arada yaşama ve yüzleşme kavramlarını da henüz unutmuş değiliz. Darbeler gördük, iç savaş manzaraları yaşadık, tekçi toplum mühendisliği dayatmalarına maruz kaldık. 2016 yılındayız ve ‘vatan’ı bize hâlâ ölümle tarif eden bir devlet kafası tarafından yönetiliyoruz.
Ahmet Kaya’nın ‘Olmasaydı sonumuz böyle…’ dediği türden bir noktadayız… Ama her ‘son’ bir yeniden başlangıçtır. Zorla, zorbalıkla, hamasetle önü alınamayan…
***
Newroz, Kürtlerin diriliş ve direniş bayramıdır. Ortadoğu halklarının zulme, zorbalığa karşı başkaldırmasını sembolize eder. Bu nedenle Newroz, aynı zamanda bir barış ve özgürlük kararlaşmasıdır. Barışa duyulan büyük özlemdir. Newroz, bir sözdür. Karardır. Özlemdir. Bahardır... Ve bahar, içimizde karartılamayan umuttur. Onurlu ve sürekli bir barış temennisiyle. Kutlu olsun...
Newroz, cejn a berxwedan û nûjiyanê ye . Ji bo gelên Rojhilata Navîn, tê wateya serhildana li hemberê zilm û zordariyê. Ji ber wê yekê, Newroz, biryardayîna aştî û azadiyê ye. Ew hêviyek mezin a aştiyê ye. Newroz, soz e. Biryar e. Bêrîkirin e. Bihar e. Û ew bihar, hêvîyek di dilê me de ye kû, tu car nayê tarîkirin û kuştin . Bi hêviya aştiyek bi rûmet û mayende. Pîroz be…
Yorum Yap