- 5.02.2016 00:00
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül, AYM’nin kararı sonucunda serbest bırakılınca, normalde bu gelişme Saray ve AKP’nin şapkasını önüne koyup düşünmesini gerektirirdi. Ve asıl ‘gelişme’ de bu olurdu. Bu, Saray’ın yönetim anlayışında köklü bir değişiklik sinyali olur, memlekette umutlu, iyimser bir rüzgarın esmesine neden olurdu. Bunu Saray’daki ‘olağanüstü hal’ zihniyeti kabul eder miydi? Edemezdi. Etmedi.
Sayın Erdoğan’ın ‘kabul etmiyorum, tanımıyorum’ açıklamasının ardından, benzer durumlarda olan şey oldu yine tabii. ‘İşareti’ alan Erdoğanist medya derhal seferber oldu. Dündar ve Gül yeniden tutuklanmalıydı. AYM kapatılmalıydı. Zaman gazetesi nasıl olur da hala yayınına devam edebilirdi, el konulmalıydı vb.
Tabii çoğu zaman önden verdiği haberlerle kamuoyunu ‘olmaz, olamaz’ sanılan gelişmelere hazırlama rolü oynadığı için bir ‘istihbarat’ numarası olduğunu düşündüğüm Fuat Avni de devreye girdi; Zaman gazetesine kayyım atandı, atanacaktı…
Olur muydu? Son yıllarda o kadar çok ‘yok canım daha neler’ denilen olay oldu ki, bu da olur muydu; olurdu… Nitekim Zaman gazetesi ‘Kaygılıyız’ başlıklı bir açıklama yaparak basın özgürlüğüne yönelik gündeme gelen yeni saldırı hazırlığına dikkat çekti.
Bu vesileyle yine vurgulamakta fayda var: Bu zorbalık sadece hedefine aldığı kurumları değil, bütün Türkiye’yi ve ortak geleceğimizi tehdit etmektedir. İşte İpek Medya Grubu’nu el koyup batırdılar. Samanyolu Medya Grubu’nu, İMC TV’yi kararttılar. Yüzlerce medya çalışanı işsiz. Yüzlercesi hakkında açılan davalarla uğraşıyor. Medya görülmemiş bir baskı altında. İktidar partisinin ve Saray’ın icraatlarını sorgulamak, eleştirmek, ‘ihanet’ olarak damgalanıyor. Bu tablonun Türkiye için gayet ‘iyi’ ve ‘hayırlı’ olduğunu düşünenin aklından, fikrinden, izanından zoru vardır…
Medyanın ‘sahibinin sesi’ olduğu, yargının sipariş kararlar verdiği, güvenlik ve istihbarat kurumlarının ‘dokunulmazlık’ zırhına büründürüldüğü, parlamentoda muhalefetin sesini duyuramadığı, sivil toplumun etkisizleştirildiği, hak ve özgürlüklerimizin keyfi ölçülerle kullanılamaz hale getirildiği bir Türkiye istiyorlar.
‘Yerli ve milli’ kılıfı altında, ‘devlet ve millet’ diyerek fiilen uygulamaya soktukları bir Tek Adam rejimini ülkemizin kaderi olarak dayatıyorlar. Bu dayatma devlet eliyle, devleti ‘sopa’ olarak herkesin başına vurarak yürütülüyor. Oradan buradan devşirilmiş eski Kürtçü, eski solcu, eski liberal, eski demokrat, eski -ve hala- milliyetçi birtakım satılık kişilikler de bu dayatmayı kamuoyunun ‘normal’, ‘kaçınılmaz’ diyerek sineye çekmesi için mesai harcıyor.
Bu ‘darbeci’ kafalılara bir iyi, bir de kötü haberim var.
‘İyi haber’: Devlet ‘elinizde’ ya, kapatabilirsiniz. El koyabilirsiniz. Batırabilirsiniz. İçeri atabilirsiniz. Vurabilir, kırabilir, yakabilir, öldürebilirsiniz. Hepsini de yapıyorsunuz, yapabiliyorsunuz zaten…
‘Kötü haber’: Bütün bunları sonsuza değin yapamazsınız. Ve her ne yaparsanız yapın bu ülkeyi tek renk, tek kafa, tek tip bir toplum haline getiremezsiniz. Hayatın ‘fıtratına’ ters.
İşte bu kadar ‘olmayacak’ bir zorlama içerisindesiniz. Ve bu zorlamanın elbet bir haddi, hududu var. İşte o zaman, bugün öcü gibi korktuğunuz hukuk ve adalet, hak ve özgürlükler size de gerekli olacak.
Yorum Yap