- 21.01.2016 00:00
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Saray’daki 19. Muhtarlar Toplantısı’nda yine gündeme damgasını vuran bir konuşma yaptı. Farkındasınız değil mi, artık siyasi partilerin Meclis’teki ‘olağan’ grup toplantısı performansları muhtarlara hitabın gölgesinde kalıyor. Kim kime ne dedi, ne tür laf soktu filan artık eskisi kadar ‘ilgi’ çekmiyor. Erdoğan gündemin efendisi olmanın tadını çıkartıyor. Bu, kuşkusuz sadece Cumhurbaşkanı’nın protokolün 1 numarası olmasıyla ilgili değil. Daha çok ne dediğiyle ilgili. Gündeminde (siz ‘hedefinde’ okuyun) kimler var, kimlere neler diyerek saydıracak, kimlere kızacak, ayar verecek? İster istemez memleket buna kilitleniyor.
Cumhurbaşkanları, konumları ve sorumlulukları itibarıyla az konuşurlardı. Konuştuklarında içlerinden gelerek ya da gelmeyerek ‘ortalama’ konuşur, toparlayıcı olmaya gayret ederlerdi. Özellikle siyasi ya da toplumsal tansiyonun yüksek olduğu zamanlarda gözler Cumhurbaşkanı’na çevrilir, ortamı normalleştirecek bir tutum sergilemesi beklenirdi. Eskiden... Yani Sayın Recep Tayyip Erdoğan ‘sistemi değiştirdim gitti, parlamento da parlamento ise bu işi kitabına uydursun olsun bitsin’ demezden önce...
Erdoğan daha az konuşsa, siyasete daha az müdahale etse, hükümet ve Meclis sorumluluklarına daha çok sahip çıksa sorunlarımız biter demek abartı olur belki; ama o sorunları daha rahat bir ortamda konuşmak, tartışmak ve bir ‘ortak akıl’ bulmak daha fazla mümkün hale gelir kanısındayım.
Memleket meselelerine ilişkin görüşlerini açıklayan, hükümeti eleştiren, uyaran ya da kendine göre yol göstermeye çalışanlar, eğer Saray’ın ölçülerine uygun bir tutumun sahibi değillerse, Erdoğan’ın hışmına uğruyorlar. Bunun son örneği, malum, akademisyenlerin hükümetin ülkemizin doğusunda uyguladığı ‘abluka’ siyasetini eleştiren bildirileri. Erdoğan’ın akademisyenlere öfkesi, dünkü konuşmasından anlıyoruz ki, kolay kolay dinmeyecek.
Aynı durum medya için, farklı meslek grupları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları için de geçerli. Erdoğan’ın dikkatini çekecek bir muhalif veya eleştirel tutum gösterdikleri anda Saray’dan ağızlarının payını alıyorlar.
Ve, malum, Sayın Erdoğan Meclis’teki muhalefet partilerinin her biriyle çok ağır polemiklere girmekte de hiçbir sakınca görmüyor.
Anayasa gereği siyasetler üstü ve tarafsız bir konumda kalmayı ‘gereksiz’ buluyor çünkü. Durum, bu. Peki son derece ‘enteresan’ bir görünüm arz eden bu ‘sistem’ içerisinde, ihtiyaç halinde yapıcı, uzlaşmacı, toparlayıcı bir rol oynaması nereden ve kimden beklenecek?
Zaten mükemmel işlediğini söyleyemeyeceğimiz sistemi neredeyse tümüyle işlemez hale getiren, tıkayan temel problemimiz, bu.
Son muhtarlar toplantısında Erdoğan sadece akademisyenleri bir kez daha ‘alçak, hain’ ilan etmekle kalmadı, Kürt sorunuyla ilgili iyi niyetle ‘bir ihtimal daha var’ diyen görüşlerin önünü de kesti attı. “Bundan sonraki süreçte asla ne terör örgütü ne de partisi muhatap alınacaktır, o iş bitmiştir” dedi.
Bu açıklamanın yapıldığı saatlerde Cizre’de AİHM’nin ‘acil tedbir’ kararı aldığı Serhat Altun hayatını kaybetti. İki gün önce de aynı yerde Hüseyin Paksoy ölmüştü. Yaralıları hastaneye ulaştırmak için yürüyüşe geçen gruba ateş edilmiş ve ikisi ağır on kişi yaralanmıştı...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘farklı’ cumhurbaşkanlığının bedelini ülke olarak çok ağır ödüyoruz...
Yorum Yap