- 31.12.2015 00:00
Biraz âdetten ve biraz da son derece insanî bir ihtiyaçtandır; her yeni yıla girerken umutlar tazelenir, iyi dileklerde bulunulur, iyiliklere, güzelliklere dair özlemler yeni yıla devredilir.
Bu köşedeki ilk yazımda, ‘bakmayın dert yazdığıma’ demiştim, ‘aslında yazılarım umuda dair olacaktır’. Sözümde miyim, kuşkusuz takdir okurlarındır.
İtiraf edeyim, asla umutsuzluk değil, fakat ülkemizde nicedir öyle şeyler oluyor ki bir ‘söz bitti…’ duygusuna kapıldığım oluyor bazen. Ve beni her seferinde yeniden harekete geçiren, yorgunluk, bıkkınlık, usanmışlık, hatta alıp başını gitmek duygusuna karşı koyma direnci veren, çocuklar oluyor, çocuklarımız…
Çocuklar, geleceğimiz çünkü. Onlar için yaşadığımız…
Ve bir de, ‘hayat devam ediyor’ gerçeği. Bazen isyan ettiğimiz ama sonuçta geride bıraktıklarımızdan miras acılarla, anılarla, özlem ve umutlarla bir ucundan tutunmak gayretine geldiğimiz…
Hayat devam ediyor ve hayatın, görmesek, bilmesek, dokunmasak da hissetmemiz gereken başka boyutları da olduğu gerçeği… Hayat, bizim olduğumuzdan ve yaşadığımızdan ibaret değil çünkü. Bazen yaşadığımız anın bunaltan, daraltan gerçeğinde unuttuğumuz…
Bazen soran okurlarım, arkadaşlarım oluyor memleketin ‘kötü’ gidişatını kastederek, ‘umut var mı?’ diye. Belki göremedikleri, bilemedikleri, düşünemedikleri bir şey vardır benim gördüğüm, bildiğim, düşündüğüm zannıyla. ‘Tabii ki var’ diyorum. ‘Hayat devam ediyor ve çocuklarımız var, büyüyor’…
Uzun süre 12 Eylül zindanlarında kaldım. 1983 Temmuz-1985 Aralık tarihleri arasında ise 2.5 yıl başka arkadaşlarımla birlikte ağır tecrit koşullarında, yarı çıplak, soğuk ve daracık bir hücrede. Her şey yasak idi ve sabah akşam dayak vardı. Yanımdaki hücrede, ismi lazım değil, sol bir örgütün yaşça benden büyük önde gelen kadrolarından biri, bunalımdaydı. Tecrit ve işkenceye dayanamıyordu. Her an dayatılan tek tip elbiseyi giyip teslimiyet bayrağını çekebilirdi. ‘Bitti’ diyordu, ‘yenildik’ diyordu, ‘hepimizi öldürecekler’ diyordu.
Ona ‘devrim propagandası’ yapacak değildim. ‘Dışarıdan’ hiçbir şekilde haberimiz yoktu zaten. Cuntanın ülkeyi koca bir hapishaneye, işkencehaneye çevirdiği yıllardı. Görünür gelecekte ‘umut’ adına hiçbir şey yoktu. Ben ona çocuklardan bahsediyordum, bugünlerin bir geleceği büyütüyor olduğundan, hayatın devam ettiğinden, onurumuzu, insanlığımızı korumamız gerektiğinden, bizi öldürseler de çocuklarımızın onurla anacakları bir tarihimiz olacağından...
Umut, bir hayat devam ediyor gerçeğidir…
Büyüklerimizin, ‘Dûr bî nur e’ (Uzak, ışıklıdır) dediğince…
Her şeye rağmen diyerek, iyi şeyler dilemekten, iyiliğe, güzelliğe, mavi ve aydınlık olsun düşlediğimiz geleceğe dair umutlar büyütmekten vazgeçmeyelim.
Deyin ki bir sınavdır yaşadığımız sıkıntıların anlamı ve sonrasında mutlaka bahar vardır…
-Siz bu satırları okuduğunuzda ben Diyarbakır’da olacağım. Belki öldürülen çocuklarımızın anısına ağlamak ve ama, mutlaka mavi, güneşli baharlar aşkına Dicle kıyısında yeniden kavilleşmek için…
Yorum Yap