- 24.12.2015 00:00
Önceki yazımda ‘Dışarıda yapıyoruz ve oluyor, olmuyor. Başka şeyler oluyor’ demiştim.
Olan şu: Bazı militan yandaşların Musul’u, Halep’i ‘vilayetimiz’ yapalım, bölgeye kendi ‘haritamızla’ girelim sözlerinde en açık, uç ve uçuk ifadesini bulan Osmanlı’yı diriltme hayalleri akamete uğradı. Denemesi bile çok pahalıya patladı. Bakınız; Suriye...
Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleri ve özellikle de halkları açısından bir ‘çekim’ merkezi oluşturan özellikleri dumura uğra(tıl)dı. Çünkü AKP Türkiye’yi Ortadoğu sorunlarının sıcak bir tarafı haline getirdi. Eksikleri, sorunları olsa da demokrasisi ile ‘model’ oluşturabilecek bir ülke iken, herhangi bir Ortadoğu ülkesi konumuna sürüklendi. Bunu yaparken birbirine bağlı iki temel yanlış ve yanılgı içerisinde oldu: Birincisi, bölgede ‘Sünni bir eksen’ oluşturmaya ve bu eksenin ‘ağabeyi’ olmaya soyundu. Ve ikincisi, bölgede kimselerin ‘hayırla’ yâd etmediği Osmanlı’yı canlandırabileceğini düşündü.
Bu politik vizyon (haydi ‘stratejik derinlik’ diyelim) ile, küresel ve bölgesel güçlerin bölgedeki egemenlik alanları ve planları içerisinde Türkiye’ye nasıl ve ne tür bir ‘yer’ açabileceklerini düşündüler; anlamak zor. ABD’nin ‘zımni’ desteğini ‘6 ayda Esad gidecek’ diyerek sağlamışlardı. Bu bir ‘tutmayacak’ öngörü idi. Zira Rusya ve İran’ın rolünü doğru değerlendirememek ile malûl idi. Yüklendiler ve sonucu, IŞİD oldu. ABD ve Avrupa’nın önceliği IŞİD’i tasfiye etmek olunca, Türkiye ‘vizyonuyla’ baş başa kaldı.
Kendi içinde Kürt sorununda başa sarmak, toplumun hassas dengeleriyle oynamak, resmen değilse bile fiilen AB üyeliğini bir stratejik öncelik olmaktan çıkartmak gibi icraatlarıyla, son derece zayıf düştü. Hemen ‘yüzde 49.5 oy aldı’ diye zıplayacaklar var. Evet; yüzde 49.5 oy ile yeniden tek başına iktidara gelen AKP, görüntünün aksine, zayıf ve güçsüzdür.
Toplumda hayatın nerdeyse her alanında yol açtığı derin kutuplaşma nedeniyle zayıf ve güçsüzdür. Bir toplumu bir arada tutan en temel değerleri, hassasiyetleri bile tanınmaz hale getirdiği için, acılarımızı, sevinçlerimizi bile paylaşamaz olduğumuz için... Yönettiği ülkeyi neredeyse hiçbir konuda aynı duygu etrafında bir araya getiremeyen bir hükümet, aldığı oy oranı ne olursa olsun, güçlü olabilir mi?
Rusya ile savaşın eşiğine kadar geldiğimiz ve ne şekilde normalleşeceğini hâlâ tam olarak kestiremediğimiz krizin AKP’yi getirdiği nokta, bazı yandaşlarını hayal kırıklığına uğratmak pahasına, Türkiye’yi ABD ve NATO’nun dümen suyuna sokmak olmuştur. ‘One minute!’ çıkışlarını yutup İsrail’le dostluk tazelemek, bunun hiç de şaşırtıcı olmayan sonuçlarından sadece birisidir.
‘Bağımsız, emperyal, küresel güç’ analizlerini çöpe atabilirsiniz...
‘İçerideki’ esas meselemiz ise, kuşkusuz, AKP’nin konjonktürel misyonlar yükleyerek yeniden başlattığı Kürt savaşıdır. AKP ve PKK, kendi nedenleriyle çatışma ve operasyonları şehirlere yaydı. 90’lı yılların JİTEM türü karanlık devlet kökenli örgütleri başka isim ve kılıklarla diriltildi. ‘Temizlik, süpürge’ harekatlarıyla devrilen ‘çözüm’ masasının yerinde kanlı yeller esiyor.
‘Kontrollü ve bastırabilir kaos’ planları, Türkiye’yi kanlı bir belirsizlik mecrasına soktu.
Kürt meselesi, kendi içinde barış ve demokrasi sorunu olarak çözülemezse bölgesel karakteri öne çıkacak bir meseledir. Unutanlara hatırlatırım.
Yorum Yap