- 8.02.2015 00:00
Yurtta ve cihanda bazen ‘aktif dış politika’ bazen ‘stratejik derinlik’ adıyla anılan dış politikamızın meyveleri oldu, olgunlaştı bile. Gerçi bir ara o dış politikaya ‘komşularla sıfır sorun’ adı da verilmişti ama o galiba ‘konjonktürel’ bir söylem olmaktan dahası değildi; nitekim epeydir kimse hatırlamıyor bile.
Gazetemizin genel yayın yönetmeni Levent Kenez (ki kendisi kuruluşundan beri Meydan’ın genel yayın yönetmenliği görevini ifa ediyor ve görevine ‘hâlâ’ devam ettiğini sosyal medyada duyurdu) dünkü yazısında “İç politikada yaşanan kutuplaşmanın bir benzerini dış politikada yaşıyoruz” dedi. Söylediğinin kanıtı olarak da dış politikadaki durumumuzu özetledi. Hiç parlak görünmeyen bu tabloyu sorgulamanın ‘milli menfaatlerimize aykırı’ bulunduğunu ama en büyük milli menfaatin ‘vatan haini’ damgası yemeyi göze alıp gerçekleri konuşmak olduğunu da ekleyerek.
Öyle ise konuşalım. Rusya ile krizin, Rusya’nın ekonomik, ticari, askeri, diplomatik alanda Türkiye’ye karşı ilan ettiği ‘soğuk savaş’ stratejisi ile kolay kolay gündemimizden düşmeyeceği anlaşıldı. Bu durum bölge ülkelerinin tarafını netleştirmelerini de beraberinde getirdi. Nitekim bir zamanlar “ikinci evimiz” denilen (Esad da ‘kardeşim Esad’dı gerçi) İran, Rusya ile aynı safta yer aldı. Yeri geldiğinde ‘dış mihraklar’ söylemlerinin konusu olan ABD, AB, NATO’nun bu ‘yeni’ durum karşısındaki tutumu ise, Obama’nın “İki ülke hükümeti gerginliği daha fazla tırmandırmamalı, ortak düşman IŞİD’e odaklanmalıyız” şeklindeki sözleriyle özetlenebilir. Ve bu tutumun Türkiye’nin istek ve beklentisine denk düştüğünü sanmıyorum.
Batı dünyasının Türkiye’ye biçtiği yeni rol, mültecilerle arasında ‘güvenli bölge’ oluşturması; üstelik parası neyse verecekler. Bir kere daha teyiden gördük ki Batı için söz konusu olan ‘menfaatleri’ ise demokrasi, düşünce ve ifade özgürlüğü, insan hakları filan ‘teferruat’…
İyi de bizim ‘menfaatlerimiz’ ne?
Suriye’de iflas eden bölgenin yeni ‘ağabeyi’ olmak rüyası değil herhalde. Suriye küresel güçlerin IŞİD üzerinden yürüttüğü bir egemenlik savaşının deneme tahtası haline getirilmişken AKP’nin IŞİD’le olan netameli ideolojik ve de ‘sır’ ilişkileri olabilir mi? O da belli ki bir ‘yaş’ tahta…
Bölge halklarının ‘Osmanlı zamanlarında ne iyiydik’ hasretiyle kıvrandığını düşünenlerin aklından şüphe ederim diyeceğim de, öyle düşünenlerin her biri bu dönemde ‘dış politika uzmanı’ oldukları için uygun sözcük bulamıyorum.
Malum, şimdi de Irak’la ilişkiler gerildi. Musul yakınlarındaki Başika kampına özel eğitimli bir askeri birlik sevk edilince Bağdat hükümeti bağırmaya başladı. Başbakan Davutoğlu Irak Başbakanı Haydar Abadi’ye yolladığı mektupta “Irak’ın toprak bütünlüğünü, egemenliğini tanıyoruz” dediğine göre IŞİD’in tartışmalı hale getirdiği Bağdat hükümetinin otoritesine kafa tutuyor değiliz.
Sayın Cumhurbaşkanı “bizim milletimiz çile çekmeye alışkındır” demişti, Rusya doğalgazımızı keserse halimiz nice olur endişeleriyle ilgili. Doğruya doğru. Ancak anlaşılamayan şu: Biz bu çileyi ne için çekmeliyiz?
Ülkemizin bir de yüce parlamentosu var.
Elbet bir gün toplanır ve bu yurtta ve cihanda kutuplaşma, gerginlik, yüksek tansiyon ve adrenalin hallerinin sebeb-i hikmetini sorar. Tabii fiili reis uygun görürse?
Yorum Yap