- 3.02.2015 00:00
Önceki günkü (Salı) yazımı yazmadan önce Tahir Elçi ile ilgili ulaşabildiğim bütün haber ve yazıları okumuş, medyaya yansıyan Mobese kayıtlarını defalarca izlemiştim. Hâlâ kriminal uzmanlar misali görüştüğüm bütün arkadaşlarımla olayın değerlendirmesini yapıyoruz.
O gece kabus gibiydi, uyuyamadım. Ama hayat devam ediyordu işte. Tahir Elçi öldürülmüş olsa da…
Haberi memleketten gelen annemi karşılamaya giderken aldım. İnsan hemen inanamıyor. Telefondan haberlere baktım. Tuhaf bir ‘yanlış haberdir’ beklentisiyle. Sonra da ‘yaralanmış, tedavisi sürüyormuş’ gibi bir haberle karşılaşmak istedim. Haber doğruydu ama işte…
Ne diyeceğimi, ne soracağımı bilmeden Diyarbakır’daki gazeteci arkadaşlarımı aradım. Sözleşmiş gibi “Gelmedin törene, gelirsin diye bekledik?” dediler. Mahcubiyetle “Annem geldi memleketten…” diye durumumu izah ettim, ilk fırsatta Dört Ayaklı Minare’nin önüne karanfiller koymaya geleceğimi de ekleyerek.
İnsanlar üzgündü. Öfkeliydi. Karmakarışıktı. “Barışa inancı, umudu kalmadı kimsenin” dediler. “Herkes o kadar yorgun ki…” dediler. “İnanamıyor kimse ama, Tahir Elçi öldü işte” dediler. “Failin bulunacağına, yargılanacağına, cezalandırılacağına inancı yok kimsenin” dediler.
“En çok faili meçhullerin geride kalan yetim çocukları için üzülürdü” diyor Türkan Elçi.
Arin, babasına çok benzeyen bir çocuk. Birbirlerine mahcup bir gururla bakarlarmış. Tahir Elçi bir dediğini iki etmezmiş oğlunun.
Ve Nazenin, babasının ‘birtanesi’. Ertuğrul Erkişi’nin Aslıhan Erkişi’nin köşesindeki mektubunda okudum; “Hiç ama hiç kimse, insana kızı kadar güzel bakamaz.” Kızımdan biliyorum. Ve artık, Nazenin’in “Bavo ez bimirîm, naçê!/Baba ben öleyim, gitme!” feryadından…
“Ve biz yine bir kış daha geçireceğiz/büyük öfkemizin içinde/ve mukaddes ümidimizin ateşinde ısınarak” demiş Nâzım. Yine ve bir kış daha…
Edip Cansever anlatmış halimizi, “Yer kalmadı acıya ülkemizde.”
Ve Oğuz Atay, “Önce biraz zor gelecek” demiş, devam etmiş, “ama alışacaksın”…
Alışacak mıyız?
JİTEM’ciler, Ergenekoncular, ırkçılar, “oluk oluk kan akacak” tehditleri alkışlananlar, işleri ‘farklı’ düşünen herkesi ‘vatan haini’ ilan edip katillere hedef göstermek olanlar sevinecek, bayram edecek ve ‘bizler’ mahpusluk mudur payımıza düşen acep yoksa bir kör ve karanlık kurşun mu diye ‘sıramızı’mı bekleyeceğiz?
Acı çekiyoruz. İçimiz kanıyor. Vicdanımız sızlıyor…
Demek ki ‘yaşıyoruz’ ve ‘alışmayacağız’…
Yorum Yap