- 2.02.2015 00:00
Tahir Elçi’yi tanıyanlar zaten tanıyordu, tanımayanlar ise Ahmet Hakan’ın moderatörlüğünü yaptığı bir tartışma programında söylediği o cümle ile tanıdılar: “PKK terör örgütü değildir”. Sözünün ne önüne baktılar ne arkasına. Savcılar harekete geçti. Diyarbakır Barosu Başkanı olması da ‘önemli’ değildi; hakkında yakalama kararı çıkartıldı. Onlardan da önce yandaş taifesi hareketlendi. Sosyal medya meczupları katline ferman çıkarttı.
‘Buradayım, gelin alın’ diyerek Diyarbakır Barosu’nda bekledi. Polis gözetiminde savcı önüne götürülürken düşünce ve ifade özgürlüğümüz üzerindeki yoğunlaşan baskılara dikkat çekti. Tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. CNN Türk’e “terör propagandası yapmak” iddiasıyla soruşturma açıldığında “O sözün sahibi benim” dedi, kanal hakkında dava açılmasına karşı çıktı.
‘Ölümlerden ölüm beğen’ tehditlerine cevabı, “Sizden korkan sizin gibi alçak olsun” oldu.
Bir şekilde Kürt sorunuyla ilgili olan herkesin tanıdığı, bildiği, saygı duyduğu bir hukukçuydu. İnsan hakları savunucusuydu. Mağdurların, mazlumların, ‘faili meçhul’ cinayet davalarının müdahil avukatıydı. Bir ‘Cumartesi İnsanı’ idi. Yılmaz bir barış, adalet ve hukuk aktivistiydi. İlkeli duruşunu her koşulda korumuş bir insandı. Ve iyi bir baba, eş...
Kızı Nazenin’in cenazesi başındaki Amed’i inleten “Baba!” feryatlarını duydunuz mu? “Baba... Bizi bırakma... Gitme...”
Ya eşi, hayat arkadaşı Türkan Hanım’ın sözlerini...
“...Onu faili meçhuller ordusu karşılayacak. Kendini her zamanki gibi nezaketle tanıtmaya çalışırken onlar da ‘seni bütün faili meçhuller, bütün âlem tanır. Senin bize bir ömür hakkın geçti. Biz seni buradan izledik, bizim gibi faili meçhullere bir ömür adadın’ diyecekler. Ona soracaklar ‘sen geldin kaldı mı senin gibi kınalı güvercinler.’ Tahir Elçi’nin o zaman gülümseyen yüzüne bir akşam inecek ‘valla ne diyeyim geldiğim yerde epi topu bir avuç güvercin vardı. Kartallar, şahinler leş kargalara kol geziyordu’ diyecek...”
İnsan Diyarbakır’da barış ve insan hakları savunucusu bir avukat olacak da yolu hapishaneye düşmeyecek mi? Ben onu Diyarbakır Cezaevi’nde tanıdım. Sonradan Cizre’de işlediği cinayetlerle nam salan PKK itirafçısı Abdülhakim Güven’in ‘itirafları’ sonucunda bir grup avukat arkadaşıyla birlikte tutuklandığında. Hani şu Cemal Temizöz’ün adamı, korucubaşı Kamil Atağ’ın mesai arkadaşı olan Abdülhakim Güven... Geçen ay Cizre’deki faili meçhuller davasında beraat etmişlerdi...
Ağır silahlardan çıkan kurşunların delik deşik ettiği Sur’daki Dört Ayaklı Minare’nin önünde savaşa, çatışmalara, operasyonlara karşı ‘barış’ istemek oldu son sözleri. Orada iki polis ve Tahir Elçi hayatını kaybetti... Yaşasa, o polisler için de ‘yeter’ diyecekti, ‘Artık yeter! Daha kaç can vermeliyiz barış için...’
Cenaze töreninde ‘intikam’ sloganları atılmasını asla istemezdi. ‘Bizim artık barış umudumuz kalmadı’ diyen Amedlilere ‘Olur mu?’ derdi, ‘Barıştan umut kesilir mi hiç? Barıştan umut keserek yaşanır mı?’
Yiğit, mert ve yürekli bir barış adamıydı...
Önce hedef gösterdiler, sonra da vurdular. Bağıra çağıra gelen bir cinayetti. Gördük. Tanığız.
Elçi’mizi yitirdik, umudumuz ağır yaralı...
Yorum Yap