- 31.10.2015 00:00
Koza İpek Grubu’na yönelik baskılar dozunu arttırdığında gelişen tepkileri meselenin grup bünyesindeki medyaya ‘el koymak’ olmadığını söyleyerek boşa çıkartmaya çalışanların şimdi yüzü kızarmış mıdır acaba? Çünkü çok açık gördük ki, mesele tam da bu imiş. İtina ile AKP bağlantılı kişilerden seçilmiş kayyumların polis desteğindeki ilk işi grup bünyesindeki medya kuruluşlarını ele geçirmek oldu. Bunu ‘tercüme’ etmek, herhalde insanları ‘aptal’ yerine koymak olur. Tıpkı Saray’dan kumandalı Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun insanı acı acı güldüren “yargının işine karışmayız” sözlerinde olduğu gibi…
Bugün hayata geçirilen ‘plan’, aslında 7 Haziran seçimleri öncesinde gündeme gelmişti. Ortalık karışmalıydı. Çözüm süreci masası tekmelenip devrilince PKK silaha sarılmalıydı, yurdun dört bir yanından cenazeler kaldırılmalıydı (hatırlayalım, ‘provası’ Ağrı Diyadin’de yapılmıştı), cenaze törenlerinden ‘vatan sağ olsun!’ nidaları yükselmeliydi, tehlikeli bir kutuplaşma, savaş ve çatışma ortamında herkes değilse bile ‘yeter’ miktarda bir çoğunluk Recep Tayyip Erdoğan’ın etrafında kenetlenmeliydi. Tabii bu ‘seferberlik’ ortamında Erdoğan’ın ‘yerli ve milli’ ölçülerine uymayan medya da elbette hizaya getirilmeli, belli başlı olanlarına el konulmalıydı…
Bu ‘plan’ yeterince uygulanamadı. Ama 7 Haziran’dan sonra yeni bir ‘plan’ geliştiremedikleri için ‘kaldığı yerden devam’ kararı verdiler. 7 Haziran’ın boşa çıkartılması için de gerekli olan buydu.
Bu ‘akıl’ın hesaba katmadığı ihtimal şuydu: Ya yaşadığımız bu kanlı sürecin ‘plan’ gereği kurgulanmış bir süreç olduğunu halk anlarsa? Öyle ya, bu da bir ‘ihtimal’ idi ve nitekim insanların bunu fark ettiklerine dair emareler vardı. Cenaze törenlerinden ‘vatan sağ olsun’ nidalarından çok, evlatlarının ölümlerini sorgulayan anne, baba ve kardeşlerin feryatları duyuluyordu. Erdoğan’ın ‘başkan’ olması gerektiğini düşünen insanların sayısı artmıyor, azalıyordu. Yaşadığımız kaos ve karmaşanın AKP’yi tek başına iktidara getirmek için kurgulandığı gerçeği bir türlü gizlenemiyordu. ‘Denedik, olmadı’ lafına kimseler inanmıyor ve koalisyon kurmaktan kaçınan partinin AKP olduğu ziyadesiyle belli oluyordu.
Muhalif medyayı susturmak için öne sürülen uydurma gerekçeler ‘sahibinin sesi’ medya dışında kimseden itibar görmüyordu…
Koza İpek Grubu medyasının açık bir zorbalıkla ele geçirilmesi, Doğan başta olmak üzere diğer medya gruplarına da gözdağıdır. Ama aslında gözdağı verilen bütün toplum. “Tek başına iktidar olamazsak…” şantajı yani. Meselenin hukuki bağlamda tartışılması anlamını kaybetmiş durumda. Darbeci bir iktidar anlayışıyla karşı karşıyayız. Temel hak ve özgürlüklerimiz, demokrasi adına kazanımlarımız tehdit altında.
1 Kasım seçimleri bir dayatma ve şantaj seçimleri olarak gündeme geldi. Ancak kanlı bir süreç izleyerek vardığımız 1 Kasım günü, demokrasi ve özgürlüklerimiz adına bir ‘şans’ ve ‘fırsat’ da olabilir. Yeter ki elimiz vicdanımızda olsun ve ölçümüz, demokrasi, özgürlük, barış ve adalet olsun. Hile iddialarına karşı 7 Haziran’dan daha yüksek bir duyarlılıkla hareket etmek zorunda olduğumuzu da unutmadan. Çünkü Koza İpek Grubu ‘kayyumları’ galiba seçim sandıklarında görev yapacaklar.
2 Kasım günü daha umutlu bir güne uyanalım dileğiyle…
Yorum Yap