- 14.10.2015 00:00
Ankara katliamının ‘olağan’ şüphelisi, iktidar çevrelerinin DAİŞ mi DEAŞ mı bir başka şey mi olduğuna bir türlü karar veremedikleri IŞİD. Kısaca nedenini yazacağım sonrasında da asıl meselemizi…
Suriye ve Irak’ta Kürtlerin direnişi karşısında ‘önlenemez’ sanılan ilerleyişleri durdurulan, yenilgiye uğrayan ve vahşet görüntüleri üzerinden oluşturdukları psikolojik üstünlükleri yerle bir olan barbar IŞİD’in en büyük ‘düşmanı’ ne Esad, ne Bağdat, ne Amerika ve ne de Rusya: Kürtler. IŞİD’e karşı ‘karada’ savaşan en etkili güç Kürtler olduğu için. Kürtlerin topraklarını koruma direncini doğru hesaplayamadılar. Çünkü Kürtleri tanımıyorlar. Tıpkı ‘Kobani düştü düşecek’ diye heyecanla nefeslerini tutup bekleyenlerin de tanımadıkları gibi.
Savaşın hüküm sürdüğü bölgelerde uğradıkları yenilginin acısını Türkiye’de HDP etkinliklerini kana boğarak çıkarmak istiyorlar. Türkiye, IŞİD canileri için neden bu kadar ‘kolay’ bir alan? Bu analizi yapmak ve bu soruyu sormak için ne ‘uzman’ ne ‘istihbaratçı’ ne de ‘derin’ bağlantıları olan bir gazeteci olmak gerekiyor. Peki bu soruyu devleti yönetenlere değil de kime soracağız?
Mesele daha önce yazmış, uyarmış olmaksa bunu yıllardır yapıyoruz. Ortadoğu gerçekleriyle ham hayal senaryolara, keyfine göre oynamaya kalkmanın çok acı ve ağır sonuçları olur. Ve bu sonuçlara ülke olarak hepimiz katlanmak durumunda kalıyoruz. Ama onlar o kadar kendilerinden emin, o kadar kibirli ve kendilerinden geçmiş idiler ki en hafif yanıtları “Kimsenin aklına ihtiyacımız yok, sizi gidi Esed hayranları” sayıklamaları oldu.
Ankara katliamıyla ilgili yandaş medyanın gerçeği karartmaya dönük yayınları, işi ‘IŞİD-PKK işbirliği ile…’ demeye kadar vardırdı. ‘Cehalet’ deyip geçemeyiz. Gerçeği karartmaya çalışıyorlar çünkü. Doğru sorular sorulmasını engellemek istiyorlar. Çoktandır devlet ile eşanlamlı kabul ettikleri AKP’ye ve onun sorumluluğuna safsatalarıyla perdeleme yapıyorlar. ‘Tek başına iktidar’ saplantılarının odağındaki HDP ve Selahattin Demirtaş’a karşı yürüttükleri linç kampanyasındaki nefret dili, tamamen ölçüsüz bir hal aldı.
Ne Türkiye’nin acısına ne ölülerimize saygıları var. Başlarını hafifçe öne dahi eğmediler.
‘Biz’ görünen ve görünmeyen devletin ya faili, ya yardım-yatakçısı, ya da sorumlusu olduğu kirli işleri bir demokrasi, hukuk, adalet ve yüzleşme konusu olarak gündeme getirmek çabasındayken, amacımız sadece daha iyi, güvenli bir gelecek idi. Cumhuriyet’i demokratikleştirmek, bir daha aynı acıları yaşamamanın güvencesi olacaktı. Şükür; duruşumuz değişmedi. İşimiz daha zor olsa da. Çünkü dün kadar yakın bir geçmişte devletin kanlı ve inkârcı çehresine ayna tutarken yanımızda varsaydıklarımız ‘devlet’ olunca zalim ve vicdansız birer yandaş militan haline geldiler…
Bu katliam IŞİD’in işlediği insanlık suçları hanesine yazıldı. Sorumluluğumuz sadece IŞİD’i lanetlemekle sınırlı değil. Asıl meselemiz, devletin bu katliamlara adeta yol veren, Suriye’deki savaşı Türkiye’ye taşıyan sorumluluğudur. Çünkü çok canımız yandı. Ve daha fazla yansın istemiyoruz…
Unutmayacağız. Acımızı gereğince yaşamayı bile çok gören akılları bağlanmış, vicdanları kararmış yandaş taifesini de…
Yorum Yap