- 16.09.2015 00:00
7 Haziran öncesi ülkede uzun zamandır görülmemiş bir seçim atmosferi vardı. Siyasi partiler meydanlardaydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da açılış töreninden açılış törenine koşuyor, partilerin Meclis’te grup toplantıları yaptığı gün Saray’a topladığı muhtarlara hitap ediyordu. Medya da ‘seçimlerde ne olur?’ gündemli yayınlar yapıyordu. Ülke, biraz gecikmiş olarak ciddi bir seçim atmosferine girmişti.
7 Haziran öncesinde ‘seçim hilelerine dikkat’ duyarlılığı vardı; ama provokasyon endişeleri olsa da ‘dur bakalım seçim olacak mı ki acaba?’ kaygısı yoktu. ‘7 Haziran’ı saymıyorum’ seçimlerine 1.5 ay kaldı. Fakat bırakalım ülkenin seçim atmosferine girmesini insanlar birbirlerine ‘seçim olacak mı ki’ diye soruyorlar. Yorumcular seçim sonuçlarına ilişkin değerlendirmeler yaparken bu endişeli ihtimali de belirtme gereği duyuyorlar. İlginç olan, partilerde de kayda değer bir ‘seçime az kaldı’ seferberliği yok. HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş bölgede il il, ilçe ilçe dolaşıyor ama onun da çabası seçimden ziyade ‘barış’.
Zaten temel meselemiz, seçimin olup olmayacağından dahi endişe duymamız, ülkenin seçimden ziyade ‘savaş’ atmosferinin etkisi altında olması. Birkaç ay gibi kısa bir sürede barış içerisinde bir arada yaşamak gibi hepimizin hayati bir değer atfetmesi gereken ortak sorumluluğumuz, kanla gölgelendi.
Ülkemizin doğusu adı ‘seçim hükümeti’ olan AKP uzantısı bir hükümet döneminde ilan edilmemiş bir OHAL rejimiyle yönetiliyor. PKK şiddet eylemlerini tırmandırdıkça bölgede sonuçta halkın zarar gördüğü bir ‘abluka’ zihniyetiyle hareket edildiğine tanık oluyoruz.
Bu ‘abluka’ zihniyeti, muhalif medyayı sindirme operasyonu olarak da hız kesmeden devam ediyor. Hürriyet gazetesi iki kez basıldı ve üzerine de “terör propagandası yapmak” iddiasıyla soruşturma açıldı. Nokta dergisi kapağından dolayı toplatıldı, bürosu basıldı ve ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ ve her ne demekse ‘terör örgütü propagandası yapmak’ iddiasıyla soruşturma açıldı. Öyle anlaşılıyor ki akıl almaz boyutlarda ucuzlaştırılan ‘terörist, terör örgütü propagandası’ suçlamalarının ölçüsü, Saray’a ve AKP politikalarına itiraz etmek.
Bu Türkiye tablosu, bir seçim kampanyası olarak tasarlanmıştır. Bunu herkes görüyor, biliyor; bazı açıklamalarından anlıyoruz ki, muhalefet partileri de bunun farkında. Peki harekete geçmek için ne bekliyorlar?
7 Haziran’dan sonra Meclis’i çalıştıramadılar. Saray’ın oluşturduğu gündemin peşinden sürüklendiler, politika oluşturamadılar. ‘Açıklama’ yapmanın ötesine gidemediler. Misyonu ülkeyi ‘güvenle’ seçime taşımaktan ibaret mevcut hükümete sorumluluğunun sınırlarını bile güçlü bir şekilde hatırlatamadılar, öğretemediler. Merak ediyorum, bu partilerin merkezleri de ‘dur bakalım seçim olacak mı acaba?’ diye mi beklemektedirler?
1 Kasım seçimlerinin insanların gönlüne hitap edecek tılsımlı sözcüğü, ‘barış’tır. İnsanların gözleri ve gönülleri daha fazla ‘savaş’, ‘şehit’, ‘kaos’ vaat eden değil ‘barış’ diyenlere açık duruyor. Benden söylemesi…
Yorum Yap