- 9.02.2015 00:00
Kamplaşma, kutuplaşma, siyasi ve toplumsal gerginlik, yüksek tansiyon bir iktidar partisinin iktidarda kalmak için esas aldığı bir politik strateji olursa ne olur? Bir siyasi parti ve özellikle de onun lideri, kendi kaderini ülkenin kaderi olarak görür ve ‘ben yoksam tufan’ anlayışıyla hareket ederse, elinde tuttuğu devletin gücünü yönettiği toplumu bir arada tutmak için değil de adeta birbirine düşürmek için seferber ederse ne olur? O parti ve onun ‘üst aklı’, kendisini iktidara getiren ve 13 yıl boyunca iktidarda tutan ‘milli irade’nin verdiği dersi anlamazdan gelir ‘bunu saymıyorum’ derse, ‘ben yoksam ülke karışır, ona göre’ tutumu içine girerse, dediği gibi de yaparsa ve ‘derin dondurucuya kaldırdım’ dediği ‘süreç’ bir anda ‘evlatlarımızı feda etmemiz’ gereken bir kaos planıyla yer değiştirirse, ne olur?
Daha da uzatmak mümkün olan bu soruların cevabı, maalesef bugün ülkemizin içerisinde bulunduğu durum. AKP, 13 yıllık iktidar sürecinde, yola düşerken ortaya koyduğu demokrasi, hak, hukuk, adalet, barış ve özgürlüğe dair ne kadar iddia varsa hepsini bir ‘tek adam’ rejimi oluşturma hırsına kurban etti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin Dağlıca’daki saldırı haberinin şokunu yaşadığı gün katıldığı TV programında, bir soru üzerine, “Eğer 400 milletvekilini alabilecek veya bir anayasayı inşa edecek sayıyı bir siyasi parti yakalamış olsaydı, durum bugün çok farklı olurdu” dedi. 7 Haziran’dan sonra bu içerikte açıklamaları birçok AKP sözcüsü yaptı. Seçmene apaçık şantaj anlamına gelen bu yaklaşım, bu sefer, “yanlış yansıtıldı, algı operasyonu yapılıyor” yalanlamalarına ve ‘Tayyip’in askerlerinin’ harekete geçmesine neden oldu.
Malum, AKP İstanbul Milletvekili Abdurrahim Boynukalın’ın başını çektiği bir grup, Hürriyet gazetesi binasını bastı. Erdoğan’ın sözleri Dağlıca olayı ile ilgili değilmiş. Erdoğan’ın “çok farklı olurdu” sözlerini bize kim tercüme edecek peki? Tabii savcılar da hemen harekete geçti ve soruşturma başlattı. Zorbalar için değil, Hürriyet’in haberi için. Oysa İpek Koza Grubu baskına uğradığında ‘ölü taklidi’ yapan tutumuyla tebrik ve kutlamalara mazhar olmuşlardı.
Belirtmeden geçmek eksiklik olur: Adı geçen AKP Milletvekili ve aynı zamanda AKP Gençlik Kolları Başkanı delikanlı, gazete binası önüne topladığı gruba, “1 Kasım’da ne çıkarsa çıksın seni başkan yapacağız” açıklaması yaptı, alkışlandı. Bu sözlerin açığa çıkardığı kafa yapısının ciddi bir demokrasi terbiyesine ihtiyacı var diyeceğim ama bir yararı olur mu, emin değilim.
Uzun süredir HDP, Erdoğan ve AKP sözcüleri tarafından ‘terör örgütünün işbirlikçisi, uzantısı’ olmakla itham ediliyor. Düne kadar süreci birlikte yürüttüğü, legal, yasal bir siyasi partiyi ne oldu da şimdi siyaseten linç ediyorlar diye sormayacağım. Nedeni, malum. Sonuçta bu kampanya ‘sonuç’ vermeye başladı; son iki gün içerisinde çok sayıda HDP il ve ilçe örgütüne saldırılar düzenlendi. Üstelik bu saldırılar, “HDP binasını yaktık, şehitlerimize sahip çıktık” sözleriyle sosyal medyada resimlerle birlikte paylaşıldı. Bir Kürt genci Kürtçe konuştuğu için 6 yerinden bıçaklanarak öldürüldü. Kürt işçilere saldırılar oldu.
Kutuplaştırma ve gerginlik siyaseti çökerken toplumsal bütünlüğümüz de tedavi ve telafisi her geçen gün daha da güçleşen ağır yaralar alıyor…
Yorum Yap