- 20.07.2015 00:00
Cumhurbaşkanı Erdoğan AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’na hükümeti kurma görevi verdiği günün öncesi de dahil mikrofonu her eline aldığında “Bir an önce hükümet kurulmazsa erken seçime gideriz” diyor. Çok açık; Erdoğan koalisyon istemiyor, kendisinin kumanda ettiği AKP’nin tek başına iktidar olmasını istiyor. Ve bunun nedeni ne ‘istikrar’ ne de memleketin hayrı; fiilen ‘başkan’ olarak ülkeyi yönetmeye devam etmek istemesi.
Erken seçim, özellikle de bu yıl bitmeden yapılacak olan bir seçim, AKP de dahil Meclis’teki hiçbir partinin öncelikli tercihi değil. Hem ülke ekonomisini çıkmaza sokacağı ve hem de bugünkünden “çok farklı” bir tablonun ortaya çıkması mümkün görünmediği için. Aksine erken seçim zorlamasının, bu tavrın sahibi olanlar için ‘kötü’ sonuçlanması ihtimali daha fazla. Nitekim bazı anket araştırmalarının ortaya koyduğu veriler de bu yönde.
Fakat Saray’da ‘Gördünüz, olmuyor işte’ propagandası üzerine bina edilmiş bir seçim stratejisinin tabloyu değiştirebileceği öngörülüyor. Erdoğan ve akıldaneleri ‘bunu denemek, zorlamak lazım’ planlaması yaptılar. Davutoğlu’na görevin geç verilmesi de bu planlama çerçevesinde oluşturulan takvim ile ilgili. Bu arada Suriye’ye askeri müdahale lafının ortaya atılması, beraberinde “terörle mücadele” konseptinin canlandırılması ve ‘derin’ provokasyonlar, algı operasyonları kamuoyuna pompalanacak ‘güçlü hükümet lazım’ mesajına zemin oluşturacak diye hesaplanıyor.
Bu hesabın zaafı, Başbakan Davutoğlu ve AKP içerisinde hatırı sayılır bir kesimin 7 Haziran seçim sonuçlarına razı gelmek eğiliminde olması. Bu nedenle Davutoğlu’nun koalisyon görüşme ve girişimlerinden gerçekten sonuç almak istediği görülüyor. CHP “çözümsüzlüğün adresi biz olmayacağız” tavrıyla, HDP yapıcı bir muhalefeti esas almak yaklaşımıyla Saray’ın hesaplarını bozuyor.
Tarafların temel konularda asgari mutabakat sağlayarak kuracakları bir AKP-CHP koalisyon hükümeti, yargı bağımsızlığı, çözüm sürecini de kapsayacak bir demokratikleşme vizyonu, seçim barajının düşürülmesi ve hatta hiç değilse üzerinde uzlaşma sağlanan maddeler itibarıyla kapsamlı bir anayasa değişikliğinin gerçekleştirilmesi gibi konularda önemli bir misyon üstlenebilir. Avrupa Birliği ile ilişkiler canlandırılabilir, çöken Ortadoğu politikasında köklü bir revizyona gidilebilir. Ülke, normalleşme yoluna girer.
Erdoğan’ı rahatsız eden de işte bu. Meydanlara çıkıp “CHP camileri ahır yaptı” diyemeyecek. “İmam hatip okullarını kapattılar” diyemeyecek. Belki siyaseten gereğini yapmaktan uzak durduğu Dersim tartışmaları da başlatamayacak. En önemli siyaset argümanı işlevini kaybedecek. Dahası, resmen olamadığı “başkan” rolünü fiilen oynaması mümkün olamayacak. Kafasına göre takılamayacak. Ahmet Davutoğlu üstlendiği başbakan görevinin ciddiyet ve sorumluluğunu taşımaya başlayacak. Kendisine yönelik yandaş medyadaki Erdoğanistlerden gelen “haddini bil” tacizlerine sessiz kalmayacak ve partisini yeniden iddiaları olan bir parti haline getirmeye çalışacak. Kutuplaşma, kamplaşma, gerginlik ve “iç ve dış mihraklar” siyaseti, çökecek.
Türkiye’nin gerçekten bir ‘yeni Türkiye’ olması, mümkün. Herkes sorumluluğunu bilirse...
Yorum Yap