- 30.05.2015 00:00
Geçen gün 200 gazeteci, yazar, sanatçı, akademisyen ve sivil toplum aktivistinin imzasıyla ‘Acil Çağrı’ başlığıyla bir bildiri yayımlandı. Bildiride son derece somut bazı tespitler yapıldı ve bu tespitlerden hareketle hükümete ‘huzurlu ve güvenli bir seçimortamı’ sağlaması çağrısında bulunuldu. Bildiriyi okumayanların internetten bulup okumalarını öneririm.
Bildirinin kamuoyuna yansıdığı gün Başbakan Ahmet Davutoğlu Batman’da düzenlediği mitingde bildiriye bildik cılkı çıkmış hamasi sözlerle yanıt verdi ve “Bu aydınlar buraları bilmezler, gelmezler” dedikten sonra bildiriyi imzalayanların ‘derdinin’ AKP’yizayıflatmak olduğunu, çünkü AKP’ye ‘düşman’ olduklarını söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu bildiriyi ‘sessizlikle’ karşılaması mümkün müydü? Nitekim önceki gün Nevşehir’de vatandaşlara hitap ederken yine hakaret ve hedef göstermede sınır tanımadı: “Ne aydını? Bunlar karanlık. Hiçbir milli mesele için bildiri yayımladıklarını göremezsiniz. Bunlar her zaman milletin karşısında oldular.”
Bildiriyi imzalayan 200 kişiden kimse kimsenin avukatı ya da sözcüsü filan değil. Tabii ki ben de değilim. Bu insanların adlarını bir araya getiren paylaştıkları kaygılar.
Cumhurbaşkanı sıfatı taşıyan bir kişinin seçimlerin adil ve güvenli bir ortamda gerçekleşmesi üzerinde koyu bir gölge olması, bir parti lehine seçmenleri manipüle etmek için olağanüstü bir çaba içine girmesi, çokça sözünü ettiği ‘milli irade’nin adil bir şekilde tecelli etmesini engellemek istemesi, evet, bir ‘milli’ meseledir.
Cumhur’un bazı fertlerinin ‘düşman, millet karşıtı’ olarak yaftalanması, Erdoğan’ın kendisini beğenmeyenleri neredeyse her konuşmasında ‘hain’ ilan etmesi, cumhurbaşkanı sıfatıyla AKP dışında bütün muhalefet partilerine demediğini bırakmaması, seçimlere katılan yasal bir partiyi ‘terör örgütünün uzantısı’ ifadesiyle hedef göstermesi, bir ‘milli’ meseledir.
Kamplaştırıcı, kutuplaştırıcı, kendisini ne anayasa ne de ahlaki normlarla bağlı görmeyen keyfi yönetim anlayışı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı bütün milleti kaygılandırması, düşündürmesi gereken bir mesele haline getirmiştir.
Öteden beri aydınların eleştirilerinden rahatsız olan muktedirler eleştiri sahiplerini ‘iç ve dış mihraklar’ ve ‘Boğaz’da viskilerini yudumlayıp...’ üslubuyla itibarsızlaştırmaya, eleştirilerini etkisiz kılmaya çalışmışlardır. AKP döneminde de değişen bir şey yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan da defalarca ‘Boğaz’da viskilerini yudumlayıp...’ diyen açıklamalar yapmıştı.
Bu, tipik bir iktidarının yıpranmışlığını, çürümüşlüğünü gözlerden kaçırma refleksidir.
Davutoğlu’nun kısılmış sesiyle “Bunlar buraları bilmezler, gelmezler” diye bağıran sözlerini, Dersim’de Munzur’un kıyısındaki kahvelerden birinde çay içerken dinledim. Çevreden gülerek laf atanlar oldu, “Hocam viskin nerede” diye.
HDP’yi baraj altına itmek amacıyla seferberlik halinde yürütülen kampanyaya itiraz etmek için herhangi bir partinin üyesi ya da taraftarı olmanız gerekmez; barış, demokrasi ve adaletten, adil ve özgür bir seçimden yana olmanız yeter. Bu kavramları çürümüşlüklerini gizlemek için paravan olarak kullananlar korkmakta haksız değil; tabak gibi meydandalar...
Yorum Yap