Diktatörlerin davası

  • 16.05.2015 00:00

 Hiçbir diktatör ya da diktatör heveslisi kişi yoktur ki bir ‘davası’ olmasın. Mutlaka bir ‘davaları’ oluyor. Dava bazen sosyalizm, bazen nasyonal sosyalizm sloganları oluyor, bazen ise diktatörlerin dilinde dini çehreler kazanıyor. Özellikle Ortadoğu’da yakın tarihte ortaya çıkan ve diktatör oldukları konusunda kimsenin kuşkusu bulunmayan kişiler davalarına genellikle dini kılıflar uydurmuşlardır. Saddam ve Kaddafi örneğinde tanık olduğumuz gibi bazıları din ve sosyalizmi kaynaştırmayı da denemişlerdir.

Dini söylemlerin, ideolojik çıkışların yanında bütün zamanların en gözde davası ise ülkelerin tarihi, sosyal ve kültürel özgünlüklerine göre şekil alan milliyetçilik tabii ki. Bunun çok anlaşılır nedenleri var. Etnik meselelerini çözememiş, farklı kimlik ve kültürel yapıların bir arada yaşamasının yollarını bulamamış, sosyal ve ekonomik sıkıntılar yaşayan ülkelerde milliyetçi söylemler, en kestirme kitleselleşme çizgisi haline gelebiliyor. Ancak bu, o ülkenin yaşadığı sorun ve sıkıntılara deva olmak şöyle dursun, sorun ve sıkıntıların daha da ağırlaşmasını beraberinde getiriyor.

Bu nedenle Stalin gibi sosyalist, Baasçılar gibi hem dini hem sosyalist, Hitler gibi ırkçı görünümde ortaya çıkmış bütün diktatörlerin davasında milliyetçilik önemli bir yer tutmuştur.

Davası olmak, hedefleri olmak, bir görüşü olmak ve o görüşü savunmak anlamında aslında kötü bir şey değildir. Kötülük, davasının yegâne doğru olduğuna inanmaya ve dolayısıyla başkalarını düşmanlaştırmaya başladığı zaman işleyen bir süreç haline gelir. Süreç diyorum, çünkü iş işten geçmeden kendini yenileme şans ve ihtimali vardır ve istisnai de olsa böyle örnekler olduğunu da biliyoruz.

Kötülük, genellikle ‘dava’nın güç ve iktidar araçlarıyla yer değiştirmesiyle birlikte başlar. Bu süreçte davanın sembol lideri, taşıdığı diktatörlük potansiyeline teslim olan bir kişilik haline gelmektedir. ‘Dava’ artık, gücünü, iktidarını, oluşturduğu düzeni sürdürmek için gerekli olan bir argümandır. ‘Dava’, ele geçirdiğini, elde ettiğini korumak davasıdır artık ve bu da çöküşün başlangıcıdır.

Diktatörler, aslında yalnız ve çaresizdir. Güçlerinin esirleridir. Bütün çabaları oluşturdukları düzenin asla yıkılmayacak olduğu fikrinin canlı kalması içindir. Şaşaalı saraylarda yaşamak tercihlerinin sırrı budur.

Bu esaretin sonun başlangıcı olduğunu fark ettiklerinde yaşadıkları korku ve huzursuzluk, onların en tehlikeli zamanlarıdır. Korku ve huzursuzluklarını yatıştırmak için başvurdukları yol, baskıyı yoğunlaştırmak, kendilerini özdeşleştirdikleri devlete ve ‘tehdit-tehlike’ konseptlerine sığınmaktır. Aslında kendilerini tehlikede hissederler ama topluma verdikleri mesaj, tabii ki ‘iç ve dış düşman’ tehlikesidir.

Bir de meydanlara büyük kalabalıklar toplamak onları yatıştırır. Kalabalıklar onlara ‘ben, hâlâ ben’im işte’ duygusu verir ve o kalabalıkları muhalefet odakları için de bir tehdit ve şantaj unsuru olarak kullanırlar.

Aslında o da çare değildir. Çünkü bazen tezahürat yapan kalabalıklardan bir ‘yuh’ sesi yükselir, ‘büyü’ bozulur ve her şey biter…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums