- 14.05.2015 00:00
Asla demokrat değillerdir, eleştiriden hoşlanmazlar. Onların nazarında ‘eleştiri’ bozgunculuk, yıkıcılık, kıskançlık veya çekememedir. Çünkü eleştiri, ‘muhalefet’ demektir, beğenmemek, şikâyet etmek demektir ve esas olarak da kendi liderliğinden, otoritesinden hoşlanmayanlar var demektir.
Eleştiriden hoşlanmazlar ama kamuoyuna “Bizim reis istişareye çok önem verir, herkesi dinler, danışır, kararını öyle verir” imajı vermeye de büyük özen gösterirler. Aslında ‘diktatör’ olmaktan yana bir şikâyetleri yoktur, içten içe bundan haz duyarlar; problem, isimlerinin tarihte Hitler, Stalin gibileriyle birlikte anılacak olmasıdır. O yüzden ‘otoriter’ olmak neyse de ‘diktatör’ lafına yüksek dozajda alerjileri vardır.
İmaj meselesinin ‘mühim’ olduğunu bilirler. Güçlü, kuvvetli, kudretli, sağlam ve yaman kişiler olduklarına inanırlar ve herkesin de buna inanmasını sağlamak için sarf ettikleri çaba, mesailerinin en önemli kısmıdır. Güçlü, kuvvetli, sağlam ve yaman oldukları kadar şefkatli, sevecen görünmeye çalışırlar; çocukları kucaklarına alıp fotoğraf çektirmek en gözde pozlarıdır.
Eleştiriden hoşlanmayınca, tabii en genel bağlamında muhalefetten de hoşlanmazlar. Devir-devran değiştiği ve herkesin demokrat değilse bile öyle görünmek ihtiyacı duyduğu bir dünyada yaşadığımız için, gerçekte bir kaşık suda boğmak istedikleri muhalefete tahammül ederler. Tabii muhalefetin ‘muhalefet’ olarak kalması kaydıyla. Muhalefet, ‘makul’ sınırlarını zorlamaya başladığında asapları bozulur. Asapları bozulmakla kalmaz tabii, ‘derin’ önlemler alırlar. Bazen ‘kasetler’ devreye sokulur, bazen ‘yıkıcı, bölücü, terör örgütlerinin maşası’ propagandalarıyla, bazen ‘muhalefeti kapatsak ne olur’ hesapları yaparak onları kendi sınırları içine çekilmeye zorlarlar. Çünkü onların gözünde muhalefet, sadece demokrasi varmış gibi görünmek için gereklidir.
Medya, ona yalakalık yapmakta yarış ettiği zaman faydalıdır. Kendi başına bir ‘medya’ havasına girdiğinde, mesela ‘habercilik’ yaptığında, baş belasıdır’. Yapabildiklerince o medyanın manşetlerini de kendileri atmak isterler. Bu yüzden her biri telefonun diğer ucunda olmalıdır.
Büyük kalabalıklara hitap etmek, zevklerinin en büyüğüdür. Milyonlarca insan bir meydana toplanmış onu dinlemekte, alkışlamakta, onun adına yapılmış şarkılar, marşlar söylemekte ve ‘öl de ölelim’ türü sloganlar haykırmaktadırlar... ‘Millet’ işte budur ve zaten o da ‘milletin’ en yüksek temsilcisidir, lideridir, reisidir, duruma göre babası, güneşi, her şeyidir. O olmasa bu milletin hali nic’olur?
O sadece ‘millet’ değil aynı zamanda ‘devlet’tir. Zaten ‘devlet’ dediğin, onun gücünü, kudretini, her an ‘millete’ hatırlatmaya, öğretmeye yarayan bir aygıttır. Polis ve asker de bunun içindir, mahkemeler, hapishaneler de. O ‘devlet’ ki, kendisi sayesinde ‘devlet’ olmuştur.
Bir de bu hikmetinden sual olunmaz hallerinin damgasını taşıyan ‘düzen’in sürüp gitmesi için dahili ve harici düşmanlarla kuşatılmış olmaları gereklidir. O düşmanlar yoksa bile icat edilmelidir.
Zamane diktatörlerinin ortak özellikleri saymakla bitmiyor. Bu arada sonları da benzer özellikler arz ediyor. Gelecek yazıda...
Yorum Yap