- 6.02.2015 00:00
Psikolojik harp, kuşkusuz ‘bize’ has bir özel konsept değil. 2. Dünya Savaşı’nın ardından oluşan çift kutuplu dünyada ABD’nin geliştirdiği stratejinin ürünlerinden olduğu biliniyor. Bizde de 1959 yılında kurulan, adı tez zamanda ‘kontrgerilla’ olarak nam salan Özel Harp Dairesi ve Genelkurmay Başkanlığı ile MGK bünyesinde oluşturulan bazı birimlerin temel faaliyet alanı ‘psikolojik harp’ idi. Bu ‘harp’ şekli yürürlükteki yasalar ve hukuk ile bağlı değildi. Kendine özgü yol ve yöntemler kullanmakta sınır ve ölçü tanımayan bir anlayışla hayata geçiriliyordu. Devlet içinde ‘devlet’ idi (‘paralel devlet’ tellallarının kulakları çınlasın). Anayasa, yasalar, Meclis, hükümet, yargı ve devletin diğer organ ve birimleri bir yana, kendileri bir yana idi.
TEHDİT VE TEHLİKELER
Yine de özel harp ve psikolojik harp birimleri ile kadrolarının bir ‘rehberleri’ vardı ve o da kamuoyunda ‘gizli anayasa’ olarak bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi idi. Bu belge, kuruluşundan bu yana hep devlet ve toplum olarak teyakkuzda olmamız gereken iç ve dış mihrakların neden olduğu ‘tehdit ve tehlikeleri’ öncelik sırasına göre tespit eden ve herkesi bu ‘tehdit ve tehlikelere’ karşı mücadeleyle yükümlü kılan bir belge idi. Sovyetler Birliği’nin başını çektiği sosyalist sistemin çökmesinin ardından bu strateji ve konseptin mimarı ABD ve NATO, özel harp politikalarını terk ettiler. Çünkü bu stratejinin temel konusu ‘komünist yayılmacılığa karşı mücadele’ idi. Bu strateji kapsamında oluşturulan Gladio ve diğer illegal oluşumları lağvettiler. Gladio faaliyetleriyle yüzleşmede İspanya ve İtalya örnek pratikler sergiledi. ABD, Latin Amerika’daki CIA operasyonu darbeler nedeniyle devlet olarak özür diledi.
TÜRKİYE, ÖZEL HARP ANLAYIŞINDAN VAZGEÇMEDİ
Ancak Türkiye; bu özel harp anlayışına ziyadesiyle uyum sağlamış bir ülke olarak Özel Harp Dairesi’nin adını Özel Kuvvetler Komutanlığı olarak değiştirmek, fiili başbakan rolü oynayan MGK Genel Sekreterliği’nin görev ve yetkilerinde bazı rötuşlar yapmak, MİT müsteşarlarını sivil şahıslardan atamak dışında kayda değer önemde herhangi bir adım atmadı, ‘özel harp’ anlayışıyla ülkeyi yönetmek kolaycılığından vazgeçmedi.
DERİN DEVLET OPERASYONLARI
Örneğin kontrgerilla faaliyetleriyle, provokasyonlarıyla yüzleşmedi. Kimi özel harp subaylarının ‘Muhteşem bir özel harp operasyonuydu’ diyerek açıkça itiraf ettikleri olaylarla ilgili olarak bile herhangi bir adım atılmadı. (Cümle emekli Org. Sabri Yirmibeşoğlu’na ait; bahsettiği olay ise Rum yurttaşların düpedüz etnik temizliğe maruz kaldıkları 6-7 Eylül 1955 olayları.) 1 Mayıs 1977, 1978 Maraş, 1980 Çorum, 1993 Madımak katliamları ve AKP iktidarına kadar devam eden Kemalist aydın cinayetleri gibi kanlı olayların hangi kirli amaçlar için sahneye konulmuş ‘derin devlet’ operasyonları olduğu neredeyse tümüyle deşifre olmasına rağmen, o dosyaların kapağı bile aralanmadı, faillerin yüzüne ayna tutulmadı; dolayısıyla bu olaylar köklü bir toplumsal yüzleşme ve sahici bir kardeşleşmenin, demokratik yeniden yapılanmanın konusu olarak ele alınmadı…
AKP BU ŞANSI DEĞERLENDİRMEDİ
AKP, bir tarihi şans ile birlikte 2002’de iktidar oldu. AKP’nin şansı aynı zamanda sınandığı bir tarihi sorumluluk idi. AKP bu şansı değerlendirmedi, üstlendiği sorumluluğun altında kaldı. Türkiye’yi aldattı ve psikolojik harp numaralarını ‘siyaset’ haline getiren bir statüko partisi haline geldi. Sözü AKP’ye getirmek için bu kısa hatırlatmayı yapmak durumundaydım. Devam edeceğim.
Yorum Yap