- 19.06.2012 00:00
Türkçe Olimpiyatları, 'yeni bir dünya' ülküsüyle yola çıkan bir avuç fedakâr insanın haklı olabileceğinin işaretlerini taşıyor. Herkesin kendi rengini koruyarak bir araya gelebileceği dünya tasavvuruyla yola çıkılmıştı.
Diğer renklerin tehdit değil tam tersine zenginlik olduğunu anlatmaktı maksat. Vedalaşırken sarmaş dolaş ağlayan çocuklar, özlenen tablonun imkânsız olmadığının fısıldıyor gibiydi. Beyaz arkadaşının gözyaşını silerken göz pınarlarındaki akışa mani olamayan zenci kızın fotoğrafı 20 yıllık çabanın meyvesiydi. Evet, 20 yıl önce Demir Perde'nin kalkmasıyla Orta Asya'da başlayan serüven, ilk gidenlerin belki hayal edemeyecekleri noktaya ulaştı. Her yıl öncekine göre katlanan gelişim seyri ile karşılaşıyoruz.
İvmenin hep yukarılarda kalması adına hissiyatımızdaki coşkunluğu frenleyip sağlıklı analizler yapmalıyız. Sağduyulu ve iyi niyetli eleştiriler en büyük yol gösterici olacak. Hocaefendi'nin de dile getirdiği gibi "millete mal olmuş" bir işten bahsediyoruz. Katkıları sadece alkışla sınırlamak, en başta projenin kendisine haksızlık. Okullarda öğretmen ve yönetici olmak, fazladan adanmışlık ve fedakârlık istiyor. Herkesi zorlayamayız. Ancak çorbaya atılacak tuzlar için kapı, sonuna kadar açık tutulmalı. O zaman sahiplenmenin artması dışında, yeni eller taşın altına girecek. Eleştirileri iyi niyetle sınırlamam boş kuruntudan kaynaklanmıyor. Oryantalist bakış açısıyla ve onlardan ödünç alınmış kavramlarla konuya yaklaşanlar var. Hükmünü baştan vermiş, haklı çıkmak üzere malzeme toplamaya girişmiş yazarlar eksik olmuyor. Ummadığınız yayın organlarında 'kolonyalist' suçlaması yer bulabiliyor. ABD'den gelen 40, Almanya'dan gelen 10 çocuk bu tezleri doğmadan çöpe göndereceği için sadece Nijerya ve Şili'den örnekler seçiliyor. 'Geri kalmış' ülkeleri serfüru etmeye hazır doğal köleler olarak algılıyor, olimpiyatlardaki gösterilerini böyle yaftalıyorlar. Peki ya Batılılar... CBS televizyonundaki meşhur 60 Dakika programı, ABD'de 20 bin öğrencinin bulunduğunu, 30 bin kişinin ise sırada olduğunu aktarmıştı.
Türkçe bir vasıta ve bahane dersem umarım dilimizi küçümsediğim zannedilmez. Asıl hedef, huzur adacıklarının sayısını çoğaltmak ve bir gün bütün dünyayı huzur adasına dönüştürebilmek. 15 gün boyunca yaşadıklarımız, bunun pekâlâ gerçekleşebilir bir hayal olduğunu gösterdi. O ülkünün peşinden gidenler çok yoruldu ama enerji depolarını doldurarak döndü. Okulları finanse eden işadamları ve beyin gücü ile projenin lokomotifliğini yapanlar, umduklarından çok güçlü destekle geri gidiyor. Stadyumlardan taşan enerjinin hizmetlere fazlasıyla yansıyacağını söyleyebiliriz.
Dünyaya yayılmış okullar bir iletişim modeli sunuyor. Pilot uygulaması Türkçe Olimpiyatları'nda yaşanıyor. Yıl boyunca yerelde yaşanan alışveriş için dünya çapında pazar kuruluyor. Bu kültür pazarına 135 ülke heybesindekini getiriyor. Hollandalı Endonezyalı ile Sudanlı Alman'la aynı ortamı paylaşıyor. Türkçe ve okudukları okullar ortak payda ve katalizör vazifesi görüyor. Anadolu'yu modelleyip ülkelerine dönüyorlar. 2008 yılında Türkçe konuşma elemelerinde beyaz tenli Batılı bir çocuğun 'Neden Türk okulu?' sorusuna verdiği cevabı yazmıştım. Yine onunla bitireyim: "Babalarımız, dedelerimiz daha iyi insanlardı. Kültürümüz, müziğimiz, kıyafetlerimiz değişti. Garip müzikler dinleyen, siyah giyinen ve insanlara dik dik bakan gençler çoğaldı. Babalarımız gibi kalabilmek için Türk okuluna gidiyoruz."
Yorum Yap