- 18.09.2015 00:00
Önceki gün Nusaybin'de polis uzun namlulu silahlar ve zırhlı araçlarla bir dershaneyi bastı.
Görüntüler rutinleşmişti aslında, kreşten ülkenin en başarılı eğitim kurumlarına varan onlarca mekânda aynı manzarayla karşılaşılmıştı. Ama Nusaybin'deki bir öğretmenin sitemi olayı bambaşka bir yere taşıdı. KCK/PKK o dershaneyi yakmıştı ve bugün binanın etrafını kuşatan polislerden bir teki bile yardıma gelmemişti. Ve o öğretmen ‘Keşke o gün de gelseydiniz' diye bu acı ve çıplak gerçeği herkesin yüzüne çarpıverdi.
Gerçekte terör örgütünün şehirleri silahlandırma ve bombalarla doldurma süreci olduğu anlaşılan ‘çözüm süreci' boyunca eğitim kurumlarına saldırı hiç hız kesmedi. Batıda AK Parti'nin yaptığına ‘paralel' eylemlerde bulundu KCK. Bir de zaman zaman tepki ölçmek için asker/polis şehit etti, şehirlerin göbeğinde. Nusaybinli öğretmenden ödünç alarak o kelimeyi bir ‘keşke' listesi çıkarmaya ne dersiniz?
AK Parti'nin bölgeyi en iyi bilen isimlerinden biri MKYK üyesi Galip Ensarioğlu, PKK'nın göz yumulan eylemlerini şöyle özetliyor: “Ülke dışına çıkacaktı, çıkmadı. 100'ün üzerinde saldırıları oldu. Bütün bölgeyi, işadamlarını haraca bağladı, vergi daireleri kurdu, asayiş birimleri kurdu, kimlik kontrolleri yaptı, mahkemeler kurdu. Çözüm sürecinde bölgede paralel devlet gibi yapılandı. Bunların tamamı çözüm sürecine aykırı ve çözüm sürecini bozacak şeyler. Kendileri de söz verdikleri tek şeyi yaptılar, ateşkes ilan ettiler. Ama burada hep sorgulanan ‘Hükümet ne yaptı?'; defalarca yasa çıkardı, operasyonları durdurdu.” Ensarioğlu keşke bunları süreç devam ederken söyleseydi, söyleyip hanin damgası yiyenlere destek verseydi; bade harabul Basra…
Dün Ankara'da teröre karşı büyük bir bayrak mitingi yapıldı. Keşke, bu miting Diyarbakır'da garnizonun bahçesindeki bayrak indirilip yerlerde sürüklendiğinde olsaydı. Dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala, şüphelinin çocuk olduğunu belirterek fiilî müdahalede bulunulmamasını izah etmeye çalışmıştı. Yakalanınca 34 yaşında olduğu anlaşılan saldırgan bahçeye girmeden, direğe tırmanmadan tedbir alınsaydı. Sivil toplum o gün de bayraklarla yürüseydi keşke… Bayrağın sahipsiz olmadığı kararlılıkla gösterilseydi.
Keşke ilk şehit toprağa düştüğünde ‘ne oluyoruz, bu nasıl çözüm süreci?' diyebilseydik. Şehit sayısı 100'ün üzerine çıkınca mı sabırlar taştı? Diyarbakır'da hamile eşiyle birlikte pazar alışverişi yaparken alçakça şehit edilen Astsubay Necdet Aydoğdu'nun canı ucuz muydu? Ya Hakkâri'de sokak ortasında pusuya düşürülen sivil uzman çavuşların; direğe bağlanıp hunharca katledilen korucunun; Bingöl'de hâlâ katilleri yakalanmayan emniyet müdürü ve korumaların hayatları…
Keşke, Cizreli imam hatip öğrencisi Fehmi'nin sırtında patlayan molotof bombası bitirseydi ölümcül uykuyu. Kaldığı yurdun içine kadar giren KCK/PKK militanlarının saldırısıyla ağır yaralanan Fehmi, günlerce hastanede tedavi oldu. Bugün Cizre'ye giremeyen devlet, bir çocuğun, kaldığı yurtta yakılmasını seyretmişti. Şimdi ortaya çıkıyor ki sadece bunu değil, KCK/PKK'nın her tarafı silah ve bomba ile donatmasını da seyretmişler.
Keşke, KCK'nın azgınlaşmasında sorumluluğu bulunan Cumhurbaşkanı ve Başbakan terör örgütünü halka şikâyet etmekten vazgeçseler. KCK, 80 bin silahı şehirlere yığarken kim engelleyecekti? Hassa kaymakamı tarafından oğullarının şehit haberi nobranca verilen Mehmet amca ve Feride teyze mi önleyecekti bu yığınağı? İstihbarat örgütünün işini pazarcı teyzeler mi üstlenecekti? Milletin aklıyla ve vicdanıyla alay etmeyi bırakın artık; yeter.
Yorum Yap