- 5.02.2015 00:00
Bu gelişme sürecinde, kendini dünyadan tecrit eden bir ulusal sistemin uzun süre ayakta kalması düşünülemez. Artık, kendi içine dönük böyle bir sistemle toplumun talepleri karşılanamayacağı gibi, uluslararası camianın saygın bir üyesi de olunamaz.
Uygulanan yanlış politikalar yüzünden, sağlıklı bir özelleştirme gerçekleştirilememiş, devletin ekonomideki rolü azaltılamamış, servetin toplum kesimleri arasındaki dağılımında adalet sağlanamamıştır. Kamu yönetiminde yolsuzluk ve siyasal çürüme bakımından ise ülkemiz ön sıralarda yer almaktadır.
Ülke, iç ve dış yatırımcılar açısından cazibesini kaybetmiş, bunun sonucunda Türkiye ürkütücü boyutlarda mali ve beşeri sermaye kaybına uğramıştır. İyi yetişmiş nitelikli insanlarımız arasında bile işsizlik had safhaya ulaşmış, yetenekli genç beyinler, geleceklerini yurtdışında aramanın telaşına düşmüşlerdir.
(Durun hemen itiraz edip, taraflı bir muhalefet eleştirisi demeyin. Az dişinizi sıkıp sonuna kadar okuyun.)
Kronik hale gelen yüksek işsizlik ve enflasyonu, sürekli artan iç ve dış borçları, ekonomideki istikrarsızlık ve tehlikeli daralmayı, yüksek faiz oranlarını, tasarrufları kamu açıklarının finansmanına yönlendiren borç yönetimi anlayışını aşarak ülkeyi düze çıkaracak bir siyasi iradeye ihtiyaç vardır.
Seçimler, genel, eşit ve gizli oy esasına göre yapılmalı ve yönetime talip olan değişik siyasi görüşlerin eşit şartlarda yarışmasına izin verilmelidir. Demokrasi, meşruiyetini, halkın özgür iradesinden ve hukuktan alır. Siyasi alanı düzenleyen yasalar, eksik de olsa geçerlidir ve değiştirilene kadar herkesi bağlar.
Avrupa ile bütünleşmemize karşı çıkan çevrelerin, milli egemenlik, milli güvenlik, milli çıkar, milli ve yerel kültür konularındaki ideolojik yaklaşımları, Kopenhag Kriterleri’nin hayata geçirilmesini geciktirmektedir.
Düşünce ve ifade özgürlüğünün tam olarak sağlanması, teşebbüs özgürlüğünü sınırlayan engellerin kaldırılması, yönetimin şeffaf hale getirilmesi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi yönünde atılacak cesur adımlar, toplumun kendi gücüyle çağdaşlaşmasının önünü açacaktır.
Ülke iç şartlarıyla bağlantılı düşünülemeyecek kadar önemli olan temel hak ve özgürlükler, uluslararası düzenlemelere konu olmaktadır. Bir ülkenin sadece kendi şartlarını dikkate alarak düzenleme yapamayacağı alanların başında, temel hak ve özgürlükler gelmektedir. Sivil toplum kuruluşlarının yönetime daha aktif katılımı ile temsili demokrasinin katılımcı demokrasiye doğru gelişmesi sağlanacaktır. Böylece vatandaş, sadece seçimden seçime değil, güncel gelişmeler için de iradesini siyasal sürece yansıtma fırsatı kazanacaktır.
Sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık ve demokratik yönetim gibi unsurları da içermektedir. Sadece kişi başına düşen geliri artırmak veya fiziki şartları iyileştirmek kaliteli yaşam için yeterli değildir. İnsanların ekmek kadar, kendilerini gerçekleştirecek özgürlüğe de ihtiyaçları vardır. Demokratikleşme ve kalkınma birbirinin alternatifi değil, aynı anda yürümesi gereken ve birbirlerini destekleyen süreçlerdir.
Çoğulcu demokrasi ve rekabetçi piyasa anlayışının bir gereği olarak, modern toplumlarda doğru bilgi edinme ve denetim görevi yürüten medyanın çoğulcu ve rekabetçi bir yapıda gelişmesini savunur.
Bu yazı bana ait değil. AK Parti’nin 2002 seçim beyannamesinden birebir özetledim. Aslında fazladan bir şey söylemeye lüzum bırakmayan bir metin. AK Parti, tarihin dairevi parçalardan oluştuğunu savunan tezleri haklı çıkarırcasına eleştirdiği her şeyi yaparak ülkeyi aldığı noktaya geri getirdi. Sadece ‘kırmızı kitap’ saplantısı ve toplumu dost ve düşman kuvvetlere bölmesi bile bunu göstermeye yetiyor.
Yorum Yap