- 21.04.2015 00:00
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun açıkladığı seçim beyannamesinde ‘Çözüm Süreci’ni göremeyenler şaşırmıştı.
Açıklamasını duyanlar hayrete gark oldu! Başbakan, “Çözüm süreci yok ama ruhu var.” dedi. Asıl bomba sonraki cümleler. Şöyle diyor Ahmet Bey: “Beyannamede son gece fasiküller giderken basım esnasında birkaç sayfa ve bir de ‘içindekiler’ kısmı da yok. Çünkü o gece bile çalıştık, oradan doğan bir eksiklik. Ayrıca çözüm süreciyle ilgili bir bölüm vardı. Bir şekilde düşmüş. O eklenecek, ‘içindekilerle’ birlikte. Asli metinde vardı ama İstanbul’a giderken dijital ortamda bir-iki sayfada kaymalar olmuş, onu şeyde de fark ettik, içindekiler de yok mesela. Yeniden basıyoruz. Son anda yapılan bazı düzeltmeler oldu, oradan kaynaklanan bir şey.”
İzahat doğru ise durum vahim; böylesine önemli belgenin bütünlüğünü koruyamayan, en hayati bölümlerden birinin yokluğunu sorular üzerine fark eden bir idare olabilir mi? Açıklamanın doğru olmama ihtimalini düşünmek bile istemiyorum. Ama ne yazık ki bu ihtimal daha güçlü. Hem de izleri Başbakan’ın sözlerinde gizli. İçindekilerin de olmaması hatayı değil kastı işaret eder. Zira içindekiler basılsa ilgili bölüm basılmasa sansür tartışmasız ortaya çıkardı.
Şimdi cevabı aranacak soru, sansürü kimin yaptığı… Normalde süreçle ilgili metinler İmralı ve Kandil’in onayından geçiyordu. Lakin Erdoğan’ın Dolmabahçe protokolünü çöpe atmasından sonra seçenekler arasından çıktı. Geriye tek alternatif kalıyor: Saray. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, HDP ve MHP’nin oylarının yükselişini fark ettiği andan itibaren süreçte frenler devreye girdi. Erdoğan, en yakını iki bakan, Efkan Ala ve Yalçın Akdoğan’ın başköşede durduğu fotoğrafı ve mutabakat metnini ağır dille eleştirdi. İzleme heyeti kurulmasını doğru bulmadığını söyledi. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “Hükümetimizin bu yöndeki kararı geçerlidir, heyet kurulacak.” beyanatı da boşluğa düştü. Bırakın heyet kurmayı, çözüm sürecini seçim beyannamesine almayı başaramayan bir ‘lider’ duruyor karşımızda.
Davutoğlu’nun ilk kez ters köşeye yatırılışı da değil bu. Ahmet Bey, şeffaflık paketi açıkladı. Seçim kampanyasında önüne fazlasıyla getirilecek yolsuzluk eleştirileri için ön almak istedi. Ancak Saray’dan gelen sert zılgıtla geri adım attı. Erdoğan’ın “Bunlar seçimden önce konuşulmaz. İl, ilçe başkanı yapacak adam bulamazsınız.” fırçasıyla konu kapandı. Ekonomi konusunda da benzer tablolar yaşanıyor. En son Erdoğan’ın ‘kriz var ama geçici’ sözleri eminim hükümette şok etkisi yapmıştır. Patatesin kilosuna 5 lira ödendiği ortamda, hükümet ‘kriz yok, kriz yok’ diye kitleleri hipnotize etmeye çalışıyordu. Cumhurbaşkanı ‘kriz var’ deyiverdi. İnsanlar sonraki cümleleri duymaz artık; en üst düzeyden kriz itiraf edilmiş olarak algılanır. Ekonominin sarsılması konusunda ‘sebep’ tartışması da sürüyor. Başbakan ve Yardımcısı Ali Babacan “Rant ve inşaat ağırlıklı ekonomi sürdürülemez, katma değer üreten sektörlere ağırlık verilmeli” görüşünde. Erdoğan ise tam tersini düşünüyor. Cumhurbaşkanı bunu basit bir fikir ayrılığı olarak da görmüyor. Doların fırladığı tartışma sırasında Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı ve arkasındaki siyasi irade Babacan’a ‘hain’ anlamına gelecek ithamlarda bulundu. MİT Müsteşarı Hakan Fidan konusunda Erdoğan ile Davutoğlu’nun yaşadığı çatışma en önemli kırılma noktasıydı. Başbakan’ın yönlendirmesiyle istifa eden Fidan, Cumhurbaşkanı’nın vetosu üzerine tıpış tıpış eski görevine geri döndü. Her ikisinin de karizması yerle bir oldu.
Davutoğlu ‘bir şekilde düşen’ sayfaları bulup beyannameyi yeniden bastırabilir. Ama kaybının o sayfalardan çok fazla olduğu muhakkak.
NOT: Bu arada Başbakan’ın -tabii ki Cumhurbaşkanı’nın- gazetecileri mesleğin iyice içini boşalttı. Bu kayıp sayfalar senaryosunu dinleyen bir kişinin bile ‘sayın Başbakan, millet kendileriyle alay ettiğinizi düşünür’ dememiş. ‘Evet efendimciler’ en büyük zararı devletlulara veriyor.
Yorum Yap