- 20.01.2015 00:00
Başbakan Ahmet Davutoğlu geçen hafta rüşvetle mücadele ve kamuda şeffaflıkla ilgili adım atılacağını açıkladı.
Buna göre; “Meclis’te grubu bulunan partilerin başkan vekilleri, il başkanları dâhil olmak üzere mal bildirimi mecburiyeti gelecek. İhbarda bulunan kamu görevlileri amirlerine karşı korunacak ve ödüllendirilecek.” Ahmet Bey’in bakanları da yanına alarak sergilediği irade beyanı, beklediği etkiyi oluşturmadı. Yolsuzluk Komisyonu’ndaki dört bakanın AK Partili vekillerin oyu ile Yüce Divan’a gitmekten kurtulduğu günlere denk geldiği için bu, kaçınılmazdı. Muhalefet partileri daha ileri giderek eleştirileri ağırlaştırdı ve alay sınırlarına kadar genişletti.
Başbakan’ın çıkışını en fazla ciddiye alan Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan oldu. Erdoğan, Şeffaflık Paketi’ni seçim öncesinde doğru bulmadığını Saray’da ağırladığı AK Parti grup başkan vekillerine bildirmiş. Hürriyet’ten Nuray Babacan’ın kulis haberi üç gündür yalanlanmadığına göre doğruluğu teyit edildi diyebiliriz. Daha önce de iktidar partisi milletvekillerini çeşitli vesilelerle Saray’a çağıran Erdoğan, tarafsızlık ilkesini ciddi biçimde zedeliyor. Kabineye 15 yıl aradan sonra başkanlık etmesinin zorlama da olsa Anayasa’da yeri var. Ama parti içi meselelere böylesine müdahil olmasının savunulacak tarafı yok. Başbakan Davutoğlu, ısrarla cumhurbaşkanının partiler ve siyaset üstü olmasının altını çiziyor. Muhatabın anayasal çizgileri bağlayıcı görmediği çok açık. Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etmesinin hemen öncesinde sızdırılan haber Davutoğlu açısında nahoş bir tablo oluşturdu. “Cumhurbaşkanlığı ile Başbakanlık arasında, istişare ve danışma mekanizması yeterince işletilemiyor. Bir konu dışında bu mekanizma pek kullanılmadı.” sözleriyle Başbakan’ı grup başkan vekillerine şikayet etmek siyasî nezaket açısından da problemli. Şayet bir sorun varsa bunu Davutoğlu ile konuşmak gerekirdi.
Erdoğan’ın müdahalesinin yanlışlığı usul aykırılığı ile sınırlı değil. “Şeffaflık konusunda açıklanan pakette yer alan düzenlemelerin bir kısmını, 2010 yılında yayımladığımız Başbakanlık genelgesiyle zaten hayata geçirdik. Böyle bir düzenlemenin zamanlaması ve içeriği çok önemli. Seçim öncesinde doğru gelmiyor.” cümleleri muhalefetin eline büyük koz veriyor. Parti ağır yolsuzluk eleştirilerine maruz kalırken Genel Başkan en azından vaziyeti kurtaracak ‘mücadele ediyoruz’ mesajı verecek çıkışlar yapıyor. Çok geçmeden kafasına balyoz iniyor. Hem de suçlamalara haklılık kazandıracak ifadeler kullanılıyor. ‘Seçim öncesi doğru değil’ dediğinizde; orada bir yumuşak karın var algısı pekişiyor.
Erdoğan‘ın “Mal bildiriminde de çok dikkatli olunmalı. Böyle giderse görev alacak il ve ilçe başkanı bulamazsınız.” sözleri ise tek kelime ile fecaat. “İl başkanlarının mal bildiriminden ürkmesini gerektirecek bir durum mu var?” sorusu çok haklı ve içinde cevap barındıran bir şüphe. Sabah’ta Mehmet Barlas bile Erdoğan’ın çıkışının gideceği yeri kestirerek “Kamuda şeffaflık paketine Erdoğan da sahip çıkmalı.” diye yazı yazdı. Şu cümleler Barlas’a ait: “Siyasette de, adalette de ‘rüşvet’ ve ‘yolsuzluk’ iddiaları toplumda yoğunlaştığı zaman, bunun ilk sonucu ‘güven’ unsurunun zedelenmesi olur. Her toplum ‘bal tutan parmağını yalar’ söyleminin içeriğinin gerçek olduğunu bilir ama hiçbir toplum bu gerçeği, güç sahibi olmanın doğal ve kabul edilebilir sonucu olarak karşılamaz. Bu bakımdan Başbakan Davutoğlu tarafından açıklanan ‘Kamuda Şeffaflık Paketi’ demokrasimizin geleceğine halkın sahip çıkması açısından hayati önem taşıyor.” Erdoğan belki Barlas’a kulak verebilir…
Yorum Yap