- 10.10.2014 00:00
Bayramın üçüncü günü yan komşunun duvara vurup yardım istediği gibi cep telefonlarımıza mesaj geldi. Çocuklarımızın okuduğu okulda yıkım ekipleri varmış.
İnanamadık, belki de inanmak istemedik. “Bayram günü, saat 22.30, dindar bir belediye başkanı”… Bu ve benzeri kelimeler zihnimizde resmigeçit yaptı. Rahatlatıcı ve tekzip edici haberi alabilmek umuduyla okul yöneticilerini aradık. Maalesef haber doğru! Okul açılalı üç hafta olmuş, bir gün sonra yüzlerce çocuğun toplanacağını bile bile okulun duvarını, hem de bayram gecesi yıkmak… Gözümüzle görmeden ikna olmayacağız, bayram ziyaretinde bulunduğumuz ailelerle birlikte yola koyulduk.
Bina görüş alanımıza girdiğinde, işgal ordusunun bayrağını burçlara dikmek için tırmanmışçasına, sırtlarındaki İBB yazısı her araba farıyla ışıldayan insanları fark ettik. Erken davranan veliler, etten ve arabadan duvar örmüştü; belli ki direneceklerdi. Korku duvarını aşmaya çoktan hazır bir kitle toplanmıştı. Arabadan indiğimizde durumun vahametini kavrayan dokuz yaşındaki kızım hıçkırıklara boğuldu. Göğsüme yaslayıp teskin etmeye çalıştım ama nafile… Okul açılmadan haber ilk çıktığında gözyaşlarını ‘hukuk var, mahkeme var’ cümleleriyle silebilmiştim. Nitekim yürütmeyi durdurma ve itiraza ret veren mahkeme içimizi ferahlatmıştı. Gel gör ki üst mahkemeden lehine karar çıkartıp bunu tebliğ bile etmeyen İstanbul Büyükşehir Belediyesi bayram gecesi ansızın dozerlerle kapıya dayandı. Başkan Kadir Topbaş, okula siyasi bir cezalandırma yapıyor çok açık. Bunu altı- yedi yaşındaki çocukların güvenliğini riske ederek gerçekleştirmek nasıl bir ruh hali, çözmekte zorlanıyoruz. Veliler, yıkım ekibine tepki gösteriyor ve yıkımı engellemekte kararlı olduklarını ortaya koyuyordu. Okul yönetiminin imtihanı burada çetinleşiyordu. Duvarlar arasında sıkışmışlığa mı yansınlar; sadece emir kulu olan yıkım ekibine yönelecek tepkilere karşı duvar olmaya mı çalışsınlar… Yoksa yüzünü duvara yapıştırıp iletişime kapanan yetkililere ulaşmaya mı çabalasınlar…
Topbaş ve AK Parti, âlemi kör ve etrafı dört duvar sanıyor. Yaptıklarının insanlar tarafından görülmediğini ya da değerlendirilmediğini düşünüyorlar. 17 ve 25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarını kapatmak ve unutturmak için başlatılan hayalet avının çocuklara uzanması cinnetin derecesini gösteriyor. İnsanlar pek çok şeyi sineye çekebiliyor ama çocukları söz konusu olduğunda durum değişiyor. Topbaş keşke o gece Merter Fatih Koleji’nin bahçesinde yaşananları görebilseydi. Her kesimden insanın, kabaran duygularını teskin etmekte nasıl zorlanıldığını idrak edebilseydi. Ve okul yönetiminin “Madem ellerinde bir mahkeme kararı var. Yine bir mahkeme kararıyla aksini ortaya koyacağımız ana kadar buna uymak zorundayız.” sözleriyle o kalabalığa ve heyecana rağmen sergiledikleri duruşu anlayabilseydi. Hukukun böylesine ayaklar altına alındığı, üzerine duvar yıkıldığı günlerde bile hukuka saygılı kalmak o kadar zor ve o kadar da takdire değer. Ama fark burada zaten ve belki de bayram gecesi okul duvarı yıktıran hezeyanın sebebi bu. Duvara tosladılar hem de okul duvarına…
Nihayetinde alkışlarımız arasında yıktılar duvarı. Dönerken geç gelenlerden bir uyarı aldık: “E5’e yani anayola inmeyin. PKK/KCK, Çobançeşme otobüs durağını yakmış; şehrin ana arterinde yol kesik.” Arabadaki çocukların endişesi içimizde, kendimizi duvardan duvara atar gibi ara sokaklardan eve döndük. Olumlu bir netice doğmasından ümitli değilim, büyük ihtimalle bu yazı da duvara çarpıp geri gelecek. Önemli olan safını belli etmek; bayram gecesi okul duvarı yıkanlar düşünsün.
Yorum Yap