- 23.10.2012 00:00
Terör örgütü KCK/PKK, kendini en güçlü sandığı zamanlarda en ağır darbeleri yiyebiliyor. Ağır darbe derken çatışmalarda yaşanan kayıplardan bahsetmiyorum.
Zira örgüt, ölüme gönderdiği gariban çocuklarından, onların geride bıraktığı acıdan memnun bile oluyor. PKK, ‘Her evden bir cenaze’ taktiği güdüyor; ateşin yayıldığı alan büyüdükçe ve yüreklere kor düştükçe tabanın genişlediğini hesap ediyor. PKK’ya asıl darbe kardeşlik fotoğraflarıyla vuruluyor. Yolda kalan hacılara Silopi’de gösterilen ev sahipliği bunlardan biri. Çok yer gördüm ama Güneydoğu’daki misafirperverliğin eşine az rastladım. Harçlığı ile çay ısmarlayan öğrenci ya da evinde ağırlamak için ısrar eden delikanlı, ülkenin dört bir yanından gelmiş kafilenin gözlerini yaşartmış. İşin acı yanı, istisna olmayıp bilakis kaideyi oluşturan örneklerin biraz taaccüple karşılanması. Şırnaklıların misafirperverliği karşısında yaşanan mahcubiyetle karışık şaşkınlık. İçimize atılmaya çalışılan fitne tohumları maalesef birbirimiz hakkında önyargılar şeklinde karşımıza çıkıyor. Neyse ki hacıların sıkıntılarından bir hayır doğmuş oldu.
Önemli karelerden biri de Bulakbaşı köyünde kaçırılan öğretmenlere halkın sahip çıkmasıydı. KCK/PKK Başkanı Murat Karayılan’ın, “Zorla alma yok, biz zaten bırakacaktık. Halkın sevinmesi de normal.” sözleri, fotoğrafı gölgelemeye yetmiyor. Başta terör olmak üzere bütün kötülüklerle esaslı mücadelenin ancak ‘eğitim ordusu’ ile yapılabileceğinin ispatı o fotoğraf. Tehditlere ve önceden yaşanmış acı tecrübelere rağmen fedakâr eğitimciler bölgeye gitmeye devam ediyor. Karşılığını da sevgi ve sahiplenme olarak alıyorlar. Velev ki Karayılan’ın dediği doğru olsun ve öğretmenleri örgütün elinden halk almasın; karşılama anı ve yüzlere yansıyan mutluluk çok şey anlatıyor. Halk öğretmenlere hem medyuniyet duyuyor hem de onları kendilerine tevdi edilmiş emanet olarak görüyor.
Dikkatle kaydedilmesi gereken önemli fotoğraf ise yakılan okullar. Bölgenin tek hâkimi olduğu iddiasındaki örgüt, okul boykotunu sağlayamayınca çoluk çocuğun hayatını tehlikeye atıyor. Savaşta bile saldırılmayacak mekânlardan olan okulları, içindekilerle birlikte yakmaya kalkıyor. PKK/KCK’nın acziyetinin göstergesi bu manzara. Talimatla yapamadıklarını bombayla, molotofla gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Bu tablonun bize verdiği mesaj, eğitimin bölge halkının nezdindeki yerine de işaret ediyor. Tehditler karşısında başta seçme ve seçilme hakkı gibi önemli noktalarda taviz verip geri adım atan insanlar, çocukların eğitim imkânından kolayca vazgeçmiyor. Yüzyıl önce hastalığı teşhis edip reçeteyi yazan Bediüzzaman’ın haklılığı bir kez daha ortaya çıkıyor. Üç büyük düşman ‘cehalet, zaruret ve ihtilaf’a karşı marifet, sanat ve ittifak silahı ile mücadeleyi tavsiye etmişti. Hiçbir sosyal yaraya cebirle müdahale sonuç vermez. Cebir ancak yaraya müdahaleye zemin hazırlarsa, ameliyat imkânını temin ederse anlam kazanır. Dağa çıkan gençler ve inen tabutlar kısırdöngüsünü kıramazsak 30 değil, Allah korusun 300 sene sonra bile aynı problemleri konuşur dururuz. Bölge halkı, çocuklarının eğitimini ‘kırmızı çizgi’ olarak gördüğünü yüksek sesle beyan etti. Bu mevzuda sorumluluk taşıdığını düşünen herkes o noktadan hareket etmeli. Eğitimin çıtasını nitelik ve nicelik bakımından yükseltmenin karşılığı var. O halde daha ne duruyoruz?..
Yorum Yap