Aydın abimi yazmak istiyorum, durmadan hem de...

  • 2.01.2016 00:00

Yıl 1969. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde, Tekstil Desenleri Bölümü’nde öğrenciyim. Aileme yük olmamak için çalışmak istiyorum. Gençlik hareketi Dev-Genç içindeyim. İnanılmaz bir coşku ve inançla memleketi kurtarmaya çalışıyoruz. Kız erkek delikanlıyız. Pırıl pırıl genç insanlarız.

Tekstil desenlerinde öğrenciyim ya, hem de devrimci... Dedim ki, hem mesleğim hem de işçilere faydalı olurum belki, gidip Tekstil Sendikası’na bir başvurayım. Belki bir yol açılır. Cağaloğlu’nda o zamanlar Tekstil Sendikası. Gittim, kapıyı çaldım, “iş arıyorum” dedim. Güldüler ama o kadar saf bir görüntüm var ki, atamadılar da dışarıya. Beni sendikanın genel sekreteri Yunus Kara’nın odasına gönderdiler. Gittim. Kocaman gözlüklü, kocaman güleryüzlü bir adam. “Kızım” dedi, “burada sana göre iş yok. Ama seni bir lokantaya göndereyim kasiyer olarak çalış”. Ben para işlerinden hiç anlamam diyecektim ki, kapı açıldı. İçeri pırıl pırıl gülen gözleri ile hafif göbekli, tepesi açık, bıyıklı bir adam girdi. Aydın Engin. Tabii o zaman onu tanımıyorum. Yunus abi beni tanıştırdı. Durumu anlattı. “Ne?” dedi Aydın abi, “bu kızı oralara mı yollayacaksın?” Bana döndü “sen” dedi “madem sanat okuyorsun, çizgi de çizer misin? Karikatür, vinyet falan..” Ben hayatımda hiç bir şeye yapamam demediğim için, “tabii çizerim” dedim ama vinyet nedir bilmiyorum bile. “Ben bu kızı işe alıyorum Yunus Abi” dedi beni tuttu, kanatlarının arasına aldı içeriye götürdü. (O gün bugün ben kendimi onun kızı kabul etmişimdir.)

Minicik, ama sahiden minicik bir oda, kocaman bir ışıklı masa, sandalyeye oturduğunda popon kapının dışında kalıyor. “Otur buraya, çiz bakalım.”...

O sırada Aydın Abi ve arkadaşları sendikalara basın yayın işleri yapıyor ve bir eğitim broşürü hazırlıyorlar. Artı değer hakkında. Yazıları yazmışlar ama desenlerle, karkatürlerle biraz hafifletmek, zaten okuma alışkanlığı olmayan sendika üyelerine okutmak istiyorlar. Oturdum. Çizdim. Halay çeken kızlar, erkekler, yürüyen yığınlar, aralara minik desenler. Günlerce uğraştım. Broşür çıktı. Desenler berbat ama kimse berbat demiyor. Sadece Aydın Abi, benim hevesimi de kırmamaya çalışarak, “yahu kızım, tam da omuzlarını yukarı kaldırdıkları anda çizmeseymişsin, bunlar boyunsuz işçiler olmuş” dedi. Sonra da yıllarca “Berin’in boyunsuz işçileri” diye benimle dalga geçti. O sırada içeriye, siyah çerçeveli gözlükleri, kareli ceketi, kısacık kesimli siyah saçları, simsiyah pos bıyıklarının altından bembeyaz gülen dişleriyle bir genç adam daha girdi. Kucaklaştılar. Broşürü elinde sallayarak. “keşke profesyonel bir karikatürcüye çizdirseydik, pek olmamış ama neyse idare eder” dedi. Ben tabii, tahmin edersiniz morarmış bir vaziyette duruyorum orada. Aydın abi tanıştırdı. “Kızım, işte bu da bizim huysuz Ertanımız”. Domuz gibi bir bakışla “memnun oldum” dedim. Ben sonradan koca bir yaşamı paylaşacağım Ertan’la da Aydın Abim sayesinde böyle tanıştım işte. Ve ilk bakışta da senelerce de, taa birbirimize aşık oluncaya kadar da kan kusturdum garibime. O da bana.

Sonraları bir de ajans (İSTA Haber Ajansı) oluşturulan Bu kadroda kimler yoktu ki, Ertan Uyar, Faik ve Ayten Sinkil, Tayfun Demir, Bülent (Can Baba), Aydoğan, zaman zaman Osman Arolat, bir ara Nesteren...)

Aydın Abi, benim yaşamımın en değerli yerlerinden birinde durur. Yeni bir yaşama, yazma çizme işlerine, basın ve gazetecilik hayatına onunla girdim. Hatasız yazı yazmayı öğreninceye kadar kaç ton kağıdı çöpe attım bir bilseniz. “Olmamış kızım bu.. imla hataları var... Şu “de”yi ayırmayı öğrenemedin... çok kısa... çok uzun... haber değeri yok... masal anlatmışsın... esas olay ne anlaşılmıyor...” O zamanlar elle veya daktilo ile yazıyoruz. Yani araya girip düzeltme şansın yok. Herşey sil baştan.

Daha sonra Aydın Abim ve Ertan’la uzun yıllar birlikte çalıştım. Sendikalarda (Tekstil, Kimya İş, Maden İş, Basın İş, Lastik İş), DİSK’te, basın yayın alanında, kısacası kalem kağıt kullanarak yapabileceğimiz her işte. Ben, bugün özlemini çektiğimiz her kavramı, barış gibi, demokrasi gibi, özgürlük gibi, baş eğmemek, teslim olmamak gibi, ne olursa olsun doğruluğuna inandığını yazmak ve savunmak gibi, umudu kesmemek yurdundan gibi... onunla, onlarla yürüdüğüm yolda öğrendim.

Aydın Abim, sadece bir gazeteci değil bir dünyaya inanılmaz bir humorla bakan gözleri olan, en kötü koşullarda da gülen, güldüren bir insandır. Çok eğlencelidir. Ben ona çok gülerim. Hatta “püf” dese gülerim. Bir seferinde, “ben sana püf desem gülersin” demişti. Öyle de oldu. Aydın Abim bir tartışma podyumunda. Yanında ciddi ciddi adamlar oturuyor. Ciddi memleket meseleleri konuşuluyor. Ben de ön sırada dinliyorum. Aydın Abim bir ara bana döndü. Kimseye çaktırmadan, bana bakarak “püf” dedi. Kendimi salondan dışarı nasıl attım anlatamam. Gülmekten dönemedim bir daha toplantıya.

Sonra? Sonrası koca bir yaşam. Hepsini nasıl yazayım şu anda. 12 Mart dönemi var, 12 Eylül dönemi var, Almanya’da sürgün yıllarımız var, Frankfurt var, Ertanlı, Oya Ablalı, Ekimli... Hapishaneli, hapishanesiz, kahkahalı, gözyaşlı günlerimiz var... Parça parça anlatmak istiyorum benim gözümden Aydın Abimi. Bugünlük bu kadar olsun. Aydın Abim serbest kalınca tüm yazdıklarımı ona bir dosya yapıp vereceğim. Umarım bir dosya olacak kadar tutmazlar onları içerde. O sert yataklarda, soğuk sorgu odalarında, havasız hücrelerde telef olur Aydın Abim. Aklım sende, yüreğim de... (Berin Uyar. 1 Kasım 2016)

Not; Aslında Aydın Abimin şahsında tüm Cumhuriyet ekibinde aklım, tutuklu tüm gazeteci yazar ve aydınlarda... Bu kabusun bir an önce sona ermesi dileğimle...

Fotoğraf 1969 yılına ait. İstanbul Cağaloğlu. İsta Haber Ajansı’nın terası.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums