- 31.07.2015 00:00
Sabahat Türkler de aramızdan ayrılmış.
Sabah gazeteleri açınca karşıma çıkan ilk haber oldu.
Çok acaip bir yanma oldu içimde, sonra cız dedi koptu. Elim ayağım tutuldu sanki. Sabahat Abla ile senelerdir görüşemedik ne yazık ki, ama çok güzel bir geçmişi, en güzel ve en kötü yanlarıyla paylaştık. Kahkahalarla bir ağız dolusu güldüğümüz günler ve birbirimize sarılıp gözyaşı döktüğümüz büyük acılar geliyor gözümün önüne.
Tam da Kemal Türkler'in toprağa verildiği gün son nefesini vermiş Sabahat Hanım. Ölüm haberi beni derinden etkiledi. O günleri bilmeyen genç arkadaşlarım için biraz yazmak, anlatmak ve belki de böylece üzüntümü biraz paylaşabilmek istiyorum.
Sabahat Abla, 22 Temmuz 1980'de evinin önünde kurşunlanarak katledilen DİSK genel başkanı Kemal Türkler'in eşiydi. Onunla, DİSK Dergisi'nde çalışmaya başladığım zaman tanıştım. Kemal Türkler bize karşı ne kadar mesafeli ve biraz da soğuksa Sabahat Abla o kadar yakın ve sıcaktı. Evleri DİSK genel merkezinin çok yakınında olduğu için sık sık karşılaşır, sohbet eder; bazı serbest haftasonu tatillerinde, özellikle de Gönen'de tüm DİSK ve Maden İş çalışanları bir araya gelir, eğlenir dinlenirdik.
Sağlam duruşlu, yumuşacık bakışlı, şevkatli bir kadındı. Doğrudan kadın hareketinin içine katıldı mı bilmiyorum ama özellikle büyük grev zamanlarında, grev çadırlarında kadınlarla birlikte olduğunu, onlara güç verdiğini anımsıyorum.
Kemal Türkler'in öldürülmesinden sonra ise hiç yorulmadan, katilin bulunması, bulunduktan sonra da yargılanması ve cezalandırılması için kızları Nilgün'le beraber inanlmaz bir mücadele verdiler.
Şimdi artık oldukça zayıflayan belleğimi yenilemek için internette dolaşırlen bir köşe yazısı buldum. 2013 yılında Nedim Şener tarafından yazılmış. Şener, kaçıncısı olduğunu bilemediğim bir "yeniden yargılanma" davasını anlatıyor ve diyor ki,
"...Dün İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesi’nde ‘DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler Cinayeti Davası’ görüldü. Ancak yargılanan, ölüm emrini verdiği iddia edilen MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş değildi.
Salonda cinayetin azmettiricileri olduğu iddia edilen Yılma Durak ve Celal Adan da yoktu. Gözler Türkler’i çapraz ateşe alarak öldüren tetikçiler Abdülsamet Karakuş, Aydın Eryılmaz, İsmet Koçak ve Ünal Osmanağaoğlu’nu aradı ama onlar da yoktu. Mahkemede hakimin karşısında yalnız bir kişi konuşuyordu: Türkler’in kızı Nilgün Türkler Soydan..."
Nilgün de hep annesinin yanındaydı bu yıllar boyunca. Babasının öldürüldüğü anı pencereden görmüş, çapraz ateş açan 3 kişiyi, hatta birisinin silahının tutukluk yaptığını bile görmüş, suçluları teşhis etmiş ama bu katillerin ve cinayete azmettirenlerin cezalandırılmalarını bir türlü başaramamışlardı. Hatta daha da acısı, ismi azmettirenler arasında geçen ve yargılama esnasında olaya karıştığını kabul eden ama sonradan reddederek MHP milletvekili olan Adan, Nilgün'e karşı dava açmıştı.
Eğer yanlış hatırlamıyorsam, katillerden biri seneler sonra, devletin ona tahsis ettiği bir dükkanda (cafe miydi anımsayamadım) yakalanmış, hapse girmiş ama sonra (kim karıştıysa artık) serbest bırakılmıştı. Zaten dava da sonra zaman aşımından düşmüştü. Katil katildir. Zaman aşımı olur mu? Vergi suçu mu bu? Bu arada DİSK avukatlarından Rasim Öz davayı İnsan Hakları Mahkemesi'ne götürdü ama sonuç ne oldu onu da bilmiyorum.
Sabahat Abla bu süreçte, hep dimdik durdu ve mücadelesine devam etti. Kemal Türkler'in ölümünden sonra KETEV, Kemal Türkler Eğitim ve Kültür Vakfı'nı kurarak mücadelesine orada devam etti. Ben, 12 Eylül'de 3 yıl tutuklu kaldıktan sonra yurtdışına kaçtığım için bu uzun yıllar boyunca Sabahat Abla ile sadece bir kaç kez karşılaşabildim. Araya yıllar girmemiş gibi kucaklaştık, sohbet ettik.
Bir mücadele kadınıydı Sabahat Abla. Kocasını toprağa verdikten sonra hiç boş durmadı. Nilgün'le beraber, sadece Kemal Bey'in katillerinin bulunması ve cezalandırılması için değil, tüm "faili meçhul" denen siyasi cinayetlerin aydınlatılması için durmadan koştular. 77 yaşındaymış Sabahat Abla, bu uzun koşu yormuş onu. Uzunca bir süredir Parkinson hastasıymış, bilmiyordum.
Bize veda etmek için bu günü beklemiş demek ki. Tam da kocasının toprağa verildiği günü, 25 Temmuz'u.
Benim takvimimden bir yaprak daha koptu. Geçmişimden giden her insanla hafızamın bir bölümü daha toprağa giriyor. Eksiliyoruz...
Evet yarım kalmış bir insan hikayesi daha. Kocasının katillerinin cezalandırıldığını göremeden sönen bir hayat.
Sevgili Nilgün, sana ne diyeceğimi bilemiyorum. 35 yıldır annenle birlikte sürdürdüğün mücadelende artık yoluna onsuz devam edeceksin.
Sana sabır ve güç diliyorum kardeşim. (Berin Uyar. 26 Temmuz 2015)
Yorum Yap