- 2.01.2017 00:00
Eski Türkiye aklının düzenlediği “soğuk ve ideolojik resepsiyonları” geride bıraktık.
Milletin kendisinin giremediği, sadece jakobenlerin girip kadeh tokuşturduğu “Çankaya Köşkü resepsiyonları” tarihin karanlık sayfalarına karıştı.
Şimdi “yepyeni bir Türkiye” var.
Yepyeni resepsiyonlar!
Milletin merkeze oturduğu ve “asil” olduğu resepsiyonlar…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın döneminde başlayan bu yeni düzenleme ile “Rizeli Heidi” Hamdu Sena, 40 yıldır zihinsel engelli yeğenine bakan Pakize ve otobüsün koltukları kirlenmesin diye ayakta seyahat eden madenciler ile Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ve işadamı Nihat Özdemir birlikte resepsiyona gelebiliyor.
Gömülü patlayıcı bulan İHA tasarlayıcısı ortaokul öğrencisi Mert de, ünlü futbolcu Mesut Özil de aynı kapıdan Külliye’ye girebiliyor.
Hamile eşi için ağaçtan koparttığı eriğin parasını ağacın dalına bırakan minibüsçü Soner ile ünlü sanatçı Sibel Can aynı masa etrafında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasını dinleyebiliyor.
Cumhurun kendisinin içeri adım dahi atamadığı resepsiyonlar yok artık!
Bizzat Cumhurun kendisi için düzenlenen, Kur’an-ı Kerim tilavetleriyle başlayan, içki servislerinin yapılmadığı yerine yerli alkolsüz içeceklerin servis edildiği resepsiyonlar icra ediliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Külliye’ye geçmesiyle başlayan bu yeni dönem, “kendisini bu coğrafyaya ait hisseden tüm insanların” göğsünü kabartıyor kuşkusuz.
Resepsiyonda kullanılan içecek türlerinden, masa örtüsü renklerine varıncaya kadar tercih edilen her imge davetlilere “Doğu” havasını solduruyor.
“Batı(cı) imgelerinden” özellikle kaçınıldığını fark ediyorsunuz.
Sözgelimi Külliye’nin kapısına geldiğinizde 16 Türk devletini simgeleyen kıyafetleri giymiş askerler karşılıyor sizi.
Orayı geçip resepsiyonun olduğu ana binanın giriş kapısına geldiğinizde mehteran takımı sizi “çırpınırdı Karadeniz” ezgisi ile karşılıyor.
İçeri girdiğinizde ise yerli ve milli ritüellerin tüm detaylara yansıtıldığı büyülü bir salonda buluyorsunuz kendinizi.
Bunlar gurur duyulacak yenilikler…
Ancak…
Bu resepsiyonların eleştirilecek tarafları da var kuşkusuz…
Bunların başında “fotoğraf çektirme kavgaları” geliyor.
Bu kavganın altında “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güçlü karizması ve kendisine duyulan aşırı sevgi” var. Davetli olarak resepsiyona katılan hemen herkes Erdoğan’la fotoğraf çekilmek istiyor ve bu yüzden izdiham yaşanıyor. Herkes birbirini itip-kakıyor.
Milliyet’ten Serpil Çevikcan, Cumhurbaşkanlığı’nın başarılı fotoğrafçısı Kayhan Özer’e “29 Ekim Cumhuriyet resepsiyonunda kaç kare fotoğraf çekildiğini” sormuş.
Aldığı cevap o gece davetlilerin fotoğraf çektirmek için verdiği mücadelenin bilançosunu ortaya koyuyor.
O gece tam “4 bin 600 kare” fotoğraf çektirmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan!
Bunda havanın soğuk olması nedeniyle resepsiyonun kapalı salonda yapılması ve davetli sayısının yüksek olmasının payı var.
Bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisi ile fotoğraf çekmek isteyen hiç kimseyi geri çevirmek istememesi…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, o gece herkesle ilgilendi, el sıkıştı, poz verdi. Fakat gecenin sonunda oldukça yorgun düştü. Öyle ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, son iki resepsiyonda da aşırı yoğunluktan planda olmasına rağmen gazetecilere açıklama yapamadı.
Sanırım buna bir çözüm bulmak gerekiyor.
Bunun için birkaç seçenek var.
Birincisi seçenek, davetli sayısını azaltmak. Fakat bu iyi bir seçenek değil.
İkinci seçenek, resepsiyonu birkaç güne yayarak davetli sayısını arttırmak. Farklı toplum kesimlerini farklı günlerde ağırlayarak izdihamı engellemek.
Üçüncü seçenek ise, yine herkesi tek günde ağırlamak ama fotoğraf çektirme karmaşasını ortadan kaldırmak için herkesin Cumhurbaşkanı Erdoğan’la tek tek tokalaşarak içeri alındığı bir düzene geçmek.
Bu, önceki resepsiyonlarda uygulanıyor, Cumhurbaşkanları girişte ismi anons edilen davetlilerle tek tek tokalaşıyordu. Bu uygulamaya dönülürse, resepsiyon salonundaki “fotoğraf çektirme izdihamı” ortadan kalkmış olur.
Davetliler de Cumhurbaşkanı Erdoğan da yorulmamış olur.
Yorum Yap