- 20.08.2014 00:00
Normal şartlar altında ortalama demokratik bir ülkede seçimlerin hemen ardından siyaset kurumu kendisini muhasebe eder. Siyasi partiler, sandıktan çıkan veriler üzerinden yeni yol haritaları belirler. Strateji, yöntem ve söylem değişikliğine gider, zayıf ve güçlü yanlarını belirleyerek bir sonraki seçimlere hazırlık yapar. Siyaset kurumu, doğası gereği kendini yenilemek durumundadır. Bilhassa sandıktan yenilgiyle çıkan muhalefet partileri için yenilenmek elzemdir. Zira sandıktan yenilgiyle çıkmanın bir bedeli vardır. Bu bedelin faturası, öncelikle lidere, sonra partinin üst kurullarına kesilir.
Ne var ki, Türkiye’de sistem Bu şekilde işlememektedir. Sandıktan yenilgiyle çıkan muhalefet partilerinde değişim adına hiçbir istek ve kıpırdanma yoktur. Muhalefet partilerinin son 13 yılda girdikleri 9 seçimin tamamından yenilgiyle çıkmaları, onların değişime olan muhtaçlıklarını gözler önüne serse de, bu yönde bir değişimin kırıntısına bile rastlamak mümkün değildir.
Öte yandan mevcut siyasal iktidar, kuruluşundan itibaren girdiği bütün seçimlerden zaferle çıkmasına rağmen tedrici de olsa kendisini istikrarlı bir değişime tabi tutmuştur. Statik bir parti konumuna asla düşmemiş, kadrolarını, yöntemini ve söylemini sürekli yenilemeyi ve dinamik kalmayı başarmıştır.
Ağustos 2014 seçimleri, Türkiye için bir milat kabul edilebilir.
Türkiye, 10 Ağustos itibariyle Eski Türkiye ile Yeni Türkiye arasında en büyük kopuşu yaşamıştır. 11 Ağustos sabahı güneş Yeni Türkiye’nin üzerine doğmuş, Eski Türkiye 10 Ağustos’ta kalmıştır.Cumhuriyet tarihinde “Başkan”lık ilk kez doğrudan “Cumhur”un tercihine açılmıştır. Cumhur ilk kez Başkanını hiçbir aracıya gerek kalmaksızın kendisi seçmiştir. Bu seçim aynı zamanda “Çevre”nin “Merkez”e karşı mutlak zaferini de müjdelemektedir. Çünkü bugüne kadar Cumhurbaşkanlığı makamı, “merkez”in kalesi, rejimin emniyet sübabı ve resmi ideolojinin halk üzerindeki demokles kılıcı olma işlevlerini görmüştür.Çankaya köşkünün tam da bu işlevselliğinden dolayı “çevre”nin eline geçmesi bir zaferdir. Artık Çankaya köşkü, siyaset kurumuna ve millet egemenliğine “balans ayarı” verme özelliğini yitirmiştir. Kontrol tamamen halka geçmiştir. Egemenlik ilk kez layıkıyla kayıtsız şartsız milletin olmuştur.
28 Ağustos itibariyle Türkiye’de fiili Yarı Başkanlık dönemi başlayacak ve Yeni Türkiye’nin temeli tamamlanmış olacaktır.
2015-2019 dönemi ise Türkiye’nin altın yılları olacaktır. Bu dönemi, yani 2015 seçimlerinden itibaren başlayacak yılları 2.Cumhuriyetin başlangıcı olarak kabul etmek yanlış olmayacaktır.Bunun yanı sıra, 2015 seçimlerinden sonra oluşacak parlamento da “2.Cumhuriyet’in Kurucu Parlamentosu”dur.
Çünkü 2015 itibariyle Türkiye’nin (çözümü gecikmiş) iki temel problemine neşter vurulacak, her iki problemde çözüme kavuşturulacaktır.
Bunlardan ilki Çözüm Süreci ve Demokratikleşme, ikincisi Sivil Anayasa’dır. Her iki ihtiyacı karşılayacak ve nihayete erdirecek olan “2.Cumhuriyet Parlamentosu”dur.
Bu minvalde, her ne kadar seçimden yenilgiyle çıkan muhalefet partileri, parti içi değişime direnç gösterse de, 2015’in de favori partisi olan Ak Parti için “değişim ve yenilenme” hayati önemdedir.
Ak Parti, 28 Ağustos itibariyle liderini köşke gönderecektir. Buradan doğacak boşluğun fire verilmeden en iyi şekilde doldurulması, önümüzdeki dönemin de ipuçlarını verecektir. Ancak Ak Parti’de bir lider boşluğunun olmadığını not düşmek gerekir. Çünkü Ak Partinin lideri Sayın Erdoğan’dır ve bu hususta parti içerisinde tam bir birlik vardır.
Sayın Erdoğan’ın üç dönem kuralı, Başbakan olacak kişinin Milletvekili olma mecburiyeti ve Başbakan ve Genel Başkan’ın aynı kişi olması gibi partisi için çizdiği yol haritalarına bakıldığında Sayın Davutoğlu’nun isminin doğal olarak ön plana çıktığı görülmektedir. Ayrıca parti içinde yapılan temayül yoklamalarında da teşkilatın Ahmet Davutoğlu’nu istediği görülmektedir.
Ancak burada önemli olan 27 Ağustos’ta yapılacak kongrenin sonrasıdır. Çünkü 28 Ağustos itibariyle Sayın Davutoğlu’nu yoğun tempolu günler ve görevler beklemektedir.
Ak Parti’de yenileşme, gençleşme ve arınma ihtiyaçlarının ne derece karşılanacağı, önümüzdeki dönem Yeni Türkiye’nin kurulumu adına önemli işaretleri bünyesinde barındıracaktır.
Ak Parti, bir taraftan paralel yapı ile mücadeleyi yürütmek, diğer taraftan Çözüm Sürecini nihayete kavuşturmak ve Yeni Türkiye’ye yepyeni bir anayasa kazandırmak istemektedir. Bütün bunları yapabilmesi için partideki değişimi doğru yönetmesi gerekmektedir. Özellikle 3 dönem kuralına takılacak isimlerin partide bırakacağı boşluğun, davaya bağlılıkları tescillenmiş, Yeni Türkiye’nin kurulumunu milliyetçi reflekslerine kurban etmeyecek, sivil anayasa müzakerelerinde ve demokratikleşme paketlerinin yasalaşma süreçlerinde arıza çıkartmayacak, mezkûr süreçlerde aktif rol oynayacak, genç, demokrat, vizyon ve liyakat sahibi insanlarla ikame edilmesi önemlidir.
En nihayetinde Ak Parti, 2003 ruhunu da aşkın bir ruhla “yeniden diriliş”e geçmelidir.
Çünkü 2015 itibariyle Yeni Türkiye’nin temeli üzerine “katlar” inşa edilecek.
İşte bu inşa sürecinin sağlıklı bir biçimde yürümesi için,
Yenilenmiş bir Ak Parti’ye ihtiyacı var.
Yeni Türkiye’nin Yeni Ak Parti’ye ihtiyacı var.
Twitter: @bayramzilan
Yorum Yap