Diyarbakır’dan Hegelci bir Pozitivist geçti.

  • 1.08.2014 00:00

 İyi bir konuşma veya hitabet, konuşmacı ile dinleyicinin aynı duyguyu yakalayabilmesi ile mümkündür. Zira toplumsal konuşmalar, taraflar için canlı bir buluşmadır.

İyi bir hatip ise, kalbi ile dili arasında senkronizasyon kurabilendir. Hatip, söylediklerinin etkisindeyse inandırıcıdır. Etkisini hissettiği şeyleri söylediği veya söylemediği ölçüde karşılık bulur veya bulmaz.

Tepeden indirgemeci bir dille dinleyicilere hitap eden, duygu dilini yakalayamayan, dinleyicilerle hiyerarşik bir ilişki kurmaya özen gösteren, hissetmediği veya inanmadığı şeyleri söyleyen, konuşmalarında eşitlik ilkesini gözetmeyen, yani rütbeli insanlarla da, rütbesiz insanlarla da eşit biçimde konuşmayan hatipler asla inandırıcı olamazlar.

Resulullah için “insanlığın en büyük hatibi” denir.

Buhari, Müslim ve Tirmizi, Resulullah’ın az sözle çok derin ve hikmetli anlamlar içeren cümleler kurduğunu, tane tane konuştuğunu, acele konuşmadığını, anlaşılmaz cümleleri kullanmadığını, hatta konuşmalarında kelimelerin bile rahatlıkla sayılabildiğini nakleder.

Hz. Hasan, Resulullah’ın her cümleyi ayrı ve net olarak söylediğini, konuşmanın içeriğine göre el hareketleri yaptığını söyler.

İbn-i Sad da, Resulullah’ın halka hitaben yaptığı konuşmalarda bazen gözlerinin kızardığını, bazen heyecanının arttığını, terlediğini, sinirlendiğini ve çoğu zaman konuşma yaparken asa, baston, değnek türünden bir çubuk kullandığını söyler.

Resulullah’ın hitabetindeki en güçlü yön ise, onun “eşitliğe” büyük önem atfetmesidir.

Öyle ki, konuşma yaptığı topluluğun statüsüne göre asla ayrım yapmamış, Müslim-GayriMüslim, zengin-fakir, kadın-erkek, yaşlı-genç, fark gözetmeksizin herkesle eşit derecede muhatap olmuştur. Mekke’nin ve/ya Medine’nin ileri gelenleriyle de sade halkla da eşit konuşmuştur.

Allah Resûlü’nün hutbelerinde kalbi ile dili arasında tam bir irtibat vardır. Söylediği her şeyin bizzat etkisinde olmuş, söylediklerinin samimiyeti her daim yüzüne yansımış, dinleyicilerin kalbine tesir ederek, onları derinden etkilemiştir.

Her hatibin kendisine münhasır bir takım özelliklerinin olması gayet doğaldır. Konuşma üslubundaki ton, jest-mimik ve kullanılan kelime farklılıkları, bir hatibin iyi ya da kötü olduğu hususunda kayda değer bir veri sunmaz.

Hitabette belirleyici özellik veya altın kural, hatip ile dinleyici arasındaki “hiyerarşisizlik”tir. Kürsünün arkasındaki ile önündekilerin aynı duygu dilini yakalayabilmesidir.

Osmanlı padişahları arasında hitabeti çok iyi olanlar ve halka bütünleşebilenler olduğu gibi, hükümranlığı boyunca hitabetiyle dinleyicileri asla etkileyememişler de olmuştur. Türkiye siyasi tarihinde de böyle örneklere çokça rastlamak mümkündür.

Babamın bir gün: “Diyarbakır’da 300-400 kişiye hitap edecektim. Onları anarken ağzımdan bir protokolvari bir kelime çıkmadı. Yapamadım. İçime sindiremiyordum. Çünkü onları kendim gibi kabul ediyordum. Ve sonunda konuşmanın sonuna kadar onlara ‘kardeşlerim’ diye hitap ettim. O an Başbakan Erdoğan aklıma geldi. Ve dedim ki ‘demek ki Erdoğan da bu yüzden böyle konuşuyor, “kardeşlerim” diyor’. İnsanın kalbi ile alakalı bir şey bu” dediğini hatırlıyorum.

Evet, meselenin özü buradadır aslında.

Türkiye’de siyaset sahnesine çıkan siyasetçilerin hitabetlerini incelediğinizde, aslında başarı endeksleriyle doğru yönlü bir korelasyon olduğunu görürsünüz.

Başarı, konuşmalarda halkla bütünleşebilmekten, aynı duyguyu yakalayabilmekten, duygudaş ve eşit olabilmekten geçiyor.

Cari siyasette de durum böyle. Erdoğan’ın başarısı ile diğerlerinin başarısızlığının altındaki temel etken “söylemdeki kalbilik”tir.

Erdoğan, Türkiye’nin neresine giderse gitsin, gönül dili ile konuşuyor, halkla arasına mesafe koymuyor. Kendisini halkın üzerinde bir yere konumlandırmıyorum. Kürsünün önündekilere tepeden bakmıyor. Sık sık “onlarla aynı oluğunu” dile getiriyor.  Kitleler, onu dinlerken “kalpten konuştuğunu” hissediyor. Onun halk ile arasındaki o güçlü bağı kuran temel motivasyon, kullandığı samimi, doğrucu, eşitlikçi ve bütünleştirici dildir.

“Adına sol denen” gelenekten gelen siyasetçiler, CHP’nin şimdiki ve daha önceki lideri, mevcut Çatı Adayı ve şuan partileri başında olan diğer liderlerle halk arasında güçlü bir bağın olmaması yine söylemlerindeki hiyerarşidir. Halkı sınıflandıran veya sınıfsal farklılıklarını nazara alarak “söylemde ayrımcılık” yapmalarıdır. Kalpten konuşmamalarıdır. Samimi ve eşitlikçi bir dili yakalayamamalarıdır.

Ak Parti’yi 13 yıl  iktidarda tutan, diğer partilerle arasındaki “söylem” farkıdır.

Erdoğan’ın siyasete girdiği ilk yıllardan bu yana, yaptığı konuşmaların tamamına baktığınızda halkı kendi dili, rengi ve dinini olduğu gibi kabul ettiğini, bunu kalbi ile tasdik ettiğini ve bu kabulü konuşmalarında da tatbik ettiğini görürsünüz.

Erdoğan’ın Ak Parti kurulduğu günden bugüne 13 yıldır dilinden hiç düşürmediği “biz yaradılanı yaradandan ötürü sevdik” sözü, “Cumhuriyet elitlerinin 80 yıl boyunca bu ülke insanları arasında kurduğu hiyerarşik sınıflandırmanın sıfırlanması” değil midir?

Yeni Türkiye ile Eski Türkiye arasındaki farkı, Caillou ve Pepe gözüyle bulmaya çalışarak, “Yeni Türkiye’yi” “ti”ye alanlar, sadece 1 gün arayla Diyarbakır’a giden iki Cumhurbaşkanı adayının konuşmalarına bakarak “eski ile yeni arasındaki farkı” keşfedebilirler.

Adaylardan biri olan Erdoğan’ın "Yol arkadaşlarım Diyarbakır, kardeşim Diyarbakır davam, derdim, hasretim Diyarbakır. Sizleri bir kez daha yürekten selamlıyorum, bir kez daha hasretle selamlıyorum ey Diyarbakır. Senin toprağına bereket katan enbiyayı, sahabe-i kiramı, evliyayı, tüm gönül dostlarını hürmetle selamlıyorum. Şanlı tarihini, senin surlarını, türbelerini, senin Mekke, Medine, Kudüs ve Şam'dan sonra bu coğrafyada nam salmış camilerini gönülden selamlıyorum"diye başladığı konuşması ile “Az önce Sayın Başkan duygusal konuşmaların işe yaramadığını söyledi. Duygusal konuşma ‘yapamayan’ biri olarak buna katılıyorum. Duygusal konuşma yapanlara da gıpta ederim böyle hünerleri olduğu için. Ancak problemleri çözen, milletleri ilerleten, barışı sağlayan akılcılıktır. Heyecanlı konuşmak insanları harekete sevk edebilir. Savaşa götürebilir. Ama barışa götürmek için akılcılık gerekir” diye konuşma yapan diğer aday Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Hegelci-Pozitivist konuşması arasındaki fark her şeyin özeti değil mi aslında?

Halkın hangi zihniyeti, neden bugüne kadar iktidara taşıdığını veya taşımadığını göstermesi açısından yeterince ibret verici değil mi?

Twitter: @bayramzilan

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums