- 23.04.2014 00:00
Türk(iye) Dil Kurumu, “Çılgın”ı: “aşırı davranışlarda bulunan, deli, mecnun, davranışlarında aşırılığa kaçan” şeklinde tarif eder.
Fakat bu çılgınlık halini iki gruba ayırmak gerekir. Birinci grup çılgınlar, normal/anormal davranışın ayrımını yapamazlar. Bir davranışın aşırıya kaçıp kaçmadığına dikkat etmez, ölçüsüzce davranırlar. Bu grupta yer alan bireylerin davranışları aslında tutarlıdır. Çünkü ayrım yapma melekeleri yoktur. Dolaysıyla bir “deli”den akıllıca bir davranış beklemek yanlıştır.
İkinci grupta yer alan “çılgınlar” ise bir doktora tezini veya psikoloji okuyan üniversite öğrencilerinin özel ilgisini hak ediyor. Çünkü bu grupta yer alan çılgınlar, bir davranışın normal mi, anormal mi olduğunu çok iyi bilirler. Akıl terazileri vardır. Söyledikleri sözlerin ve yaptıkları hareketlerin aşırıya kaçıp kaçmadığını ölçecek melekelere sahiptirler. Ne var ki, balans ayarları olmasına rağmen, davranışlarında cebren aşırıya kaçarlar, doğruyu, ölçüyü ve standardı bilmelerine rağmen “delice” konuşurlar.
Söz gelimi, “Başını kapatan kadın ile Playboy’a soyunan kadın arasında zihniyet olarak fark görmüyorum. İkisi de kendini nesne olarak sunuyor, özne olarak sunmuyor” diyen bir kişi ikinci grup çılgınlar sınıfına girer. Çünkü söz konusu kişi, çıplaklık ile örtülülüğün zıt şeyler olduğunu, playboy’a soyunan kadının kendini erkekler için objeleştirdiğini, buna karşın her türlü örtünme biçiminin pornografik görüntü vermekten kaçınma anlamına geldiğini çok iyi bilir. Pornografi, doğrudan “çıplaklık” “müstehcenlik” ile alâkalıdır. Buradan hareketle, “örtünmek” de doğal olarak “pornografi”nin tam tersidir.
“Gülen hareketinde ahlaki kaygılar var. Yani İslamiyet’e ahlaki kaygıları entegre etmeye çalışan bir din adamı var karşımızda. Fethullah Gülen’in konuşmalarını azıcık bile dinleseniz ahlaki meselelerden sıkça bahsettiğini fark edersiniz. Böyle bir reform hareketine İslamiyet’in çok ihtiyacı var.(…) AK Parti barış süreci konusunda da ters açıya düşürdü. Barış yalan oldu, çünkü hiçbir adım atılmadı”
Yukarıdaki “deli saçması” sözleri dile getiren kişi de ikinci grup “akıllı çılgın”larımızdan. Bir zamanlar ne söyleyecek diye merak ettiğimiz, sözlerine, yorumlarına değer verdiğimiz “akıllımızın” geldiği son nokta burası. 7 Şubat’tan bu yana ülkenin altını üstüne getiren, yüzbinlerce kişiyi dinleyen, halkın seçmiş olduğu bir Başbakanı gayr-i meşru yöntemlerle hal etmek isteyen, “milli” olan ne varsa karşısında duran bir yapıyı, çok iyi bilmesine rağmen, bu yapıdan “İslamiyet’in ihtiyaç duyduğu ahlaki çalışmaları yapan Protestan bir hareket” çıkartmak “çılgınlık” değil de nedir?
Süreç başladığından beri, tam 15 aydır, hiçbir gencin ölmemesi, hiçbir annenin, çocuğunun cenazesi başında hepimizi kahreden çığlıklarının yankılanmaması ve hiçbir babanın evladını kendi elleriyle toprağa gömmemesi “gerçeği”ni görmeden “barış yalan oldu” demek “cebren mecnun olmak” değilse nedir?
İkinci grup çılgınlar listesine girecek yüzlerce “akıllımız” var. Ancak bu listeyi çıkartmak sadece bir zaman kaybından ibarettir.
Esasen gerçeği, ölçüyü, nizamı ve normal olanı bildiği halde, aşırılığa kaçan, gerçeği gizleyen, açıkça hedef saptıran kişilerin bu davranışlarının sebebini kritik etmek gerekir.
Neden böyle davranıyorlar?
Kanaatimizce bu davranışın kökeninde “sınıfsal kibir” yatmaktadır.
İzole bir hayat süren, dünyayı yaşadığı muhitten ibaret sanan, “ötekilere” dokunmaya cesareti olmayan veya kendisine zarar gelecek diye dokunmaktan korkan “sarayın aristokrat çocukları”nın, sarayın dışındaki halkla “özgürlük alanlarını” paylaşmama narsistliğine tekabül eden bir kibirden bahsediyorum.
Bu depresif hal, 12 yıllık Ak Parti iktidarıyla zirveye çıkmıştır. Çünkü Ak Parti, sarayı, sarayın dışında kalan bütün toplum kesimlerine açmıştır. Artık “üstünlük” elden gitmiştir. Cumhuriyet aristokratlarının çocukları, kendilerine özel özgürlük alanlarını, “ötekiler”le paylaşmak zorunda kalmıştır. Başından beri sözünü ettiğimiz “ikinci grup çılgınlar” da tam bu noktada ortaya çıkmıştır.
Toplumun diğer kesimlerine açılan özgürlük alanlarını hazmedemeyenler, Türkiye ve dünyadaki herkesin, Bağdat Caddesi’nde, Nişantaşı’nda ve Cihangir’de kendilerine benzeyenler gibi olduğunu düşünenler, haliyle mevcut siyasal iktidarı ve onunla birlikte oluşan “yeni toplumsal sınıfları” da inkâr etmekte veya görmezden gelmektedir.
Bu sınıfsal kibir, “körlük hali”ni de beraberinde getirmektedir. Kendisi gibi olmayanların yaptığı bütün “iyilikleri” reddetme eğilimi, inkâr etme halidir bu.
O yüzdendir ki, kendisine “muhafazakâr demokrat” diyen bir partinin yaptığı bütün “iyilikler” onlar için “yok” hükmündedir.
Fakat onların bu “yok”lukları, “var”lığı ve “var olanı” hiçbir zaman değiştirmeyecektir.
Geriye kalan tek şey var.
Ya, hayatlarını bir “çılgın” gibi yaşamaya devam edecekler, ya da “paylaşma erdemini” gösterecekler.
Gerisi “birinci grup çılgınlıktır.”
@bayramzilan
Yorum Yap