Noel Baba’ya karşı Geyikli Baba

  • 1.01.2012 00:00

 

Noel Baba’ya karşı Geyikli Baba

İç ve dış siyaset açısından zorlu bir yılı “Uludere Katliamı” ile bağladık. Türk Hava Kuvvetleri’nin stajını, resmî terminolojiyle söylersek “Kürt isyanlarını bastırma harekâtları” ile yaptığını 22 Kasım 2009 tarihli yazımda anlatmıştım. “Devletin demir yumruğu” dediğim Mustafa Muğlalı’nın 1943 yılında Van’ın Özalp İlçesi’ndeki Çilli Gediği’nde 33 (aslında 32) Kürt kaçakçısını nasıl kurşuna dizdirdiğini 10 Mayıs 2009 tarihli yazımda anlatmıştım. Kürt Meselesi’ni terör-direniş, özerklik, kendi kaderini tayin hakları bağlamında ele alan birçok yazı yazdım. Bunları söylüyorum çünkü internet arşivine bakmayı akıl edemeyen veya buna olanağı olmayan bazı okurlar “niye bu konuları yazmıyorsunuz” diye sitem ediyorlar. Elbette Kürt Meselesi’nin başka yönlerine ileride değineceğim. Ama bugün değil. Çünkü bazı günler havadan sudan bahsetmek hem yazar, hem de okur açısından iyi olur. Yılın ilk günü de bu “bazı” günlerden biri bence.

Konumuz, artık sadece Hıristiyan kültüründe değil Hıristiyanlık dışı kültürlerde de çok meşhur bir figür olan Noel Baba. Hani geçen hafta Keşan Müftüsü’nün, “İyi bir adam olsaydı bacadan değil kapıdan girerdi” dediği zat-ı muhterem.


Kapitalistlerin Noel Baba’sı

Batı dillerinde Santa Claus, bizde Aziz Nikola denen Noel Baba’nın gerçekten yaşayıp yaşamadığı, yaşadıysa nerede ve ne zaman yaşadığı, onu önemli kılan özelliklerinin neler olduğu gibi sorulara henüz bilimsel açıdan doyurucu cevaplar verilemedi ama Noel Baba’nın gündelik hayata girişi ilk kez, 1863 yılında ABD’de olmuştu. Thomas Nast adlı bir grafikçi, yoksullara, ihtiyaç sahiplerine yardım eden bir Hıristiyan azizinden esinlenerek beyaz sakallı tonton bir dede resmi çizmiş ve bu resimHarper’s Weekly adlı bir derginin 3 Ocak 1863 tarihli kapağında yayımlanmıştı.

Nast’ın siyah-beyaz Noel Baba figürünü, renklendirmeyi akıl eden kişi 1924 yılında, kapitalist tüketimin sembol içeceği Coca-Cola için reklâmlar tasarlayan İsveçli grafikçi Haddon Sundlom oldu. Bu buluş sayesinde, o tarihe kadar esas olarak sıcak mevsimlerde içilen Coca-Cola’nın kış aylarında da tüketilmeye başladığını tahmin etmek zor olmasa gerek. Ayrıca, figürün yaratılış hikâyesini bilmeyen biri için, Santa Claus gibi aziz bir kişinin renklerini taşıyan bir içeceğin, iddia edildiği gibi kötü bir içeriğe sahip olamayacağı bilgisinin bilinçaltına yerleştirilmesi de kolay olmuştu.

Sundlom’un kırmızı-beyaz elbiseli Noel Baba’sını güleç yüzüyle sekiz atlı bir rengeyiğinin çektiği kızağa bindirmek ve bu kızakla çocuklara hediyeler dağıtmasını sağlamak (böylece Coca-Cola’yı çocukların dünyasına iyice sokmak) ise, bir başka reklâm yazarının işiydi. 1939’da, Denver Gillen’in çizgileri ve Robert May’in şiirinden oluşan ve içinde “kızakla dolaşan neşeli Noel Baba” figürü taşıyan broşür o yıl tam 2,4 milyon basılıp dağıtılmıştı. 1947 yılına kadar bu broşürden kaç adet basıldığını artık siz tahmin edin. Sonuç olarak, Noel Baba’nın popülerleşmesi ile kapitalist tüketim kalıplarının yerleştirilmesi ve yaygınlaştırılması arasında sıkı bir ilişki vardı.

 


Pataralı mı, Demreli mi?

Türkiye’nin Noel Baba ile tanışması 1950’lerin başında olmuşa benziyor. 1951-1955 arasında Noel Baba figürlü posta pullarının basılmasıyla başlayan furya, 5 Ocak 1958 tarihli Hürriyet gazetesinde Vasfi Râşit Sevig tarafından şöyle eleştiriliyordu: “Zamanla Noel Yortusu aynı adı taşıyan hayalî bir ihtiyar yarattı. Bu uzun beyaz sakallı ihtiyar baba, Noel gecesinde uslu çocuklara oyuncaklar hediye eder...”

Ancak Sevig’in Türk halkını kapitalist tuzaklara karşı uyarısının etkili olamadığı anlaşılıyor. Çünkü gazeteci Ayhan Hünalp tarafından 30 Aralık 1958 tarihli Tercüman gazetesinde çizilen Noel Baba portresi hâlâ geçerli. Hünalp’in Noel Baba’sı, 342 yılında Fethiye yakınlarında bir antik kent olan Patara’da doğmuştu. Çeşitli mucizeler göstererek (örneğin vaftiz edildiği leğenden ayağa kalkarak Allah’a şükretmiş, Hıristiyanların oruç günlerinde ve her cuma annesinin sütünü emmeyerek perhiz yapmış) azizlik mertebesine ulaşmıştı. Daha sonra darda kalanlara yardım etmeyi gelenek haline getirmiş olan Aziz Nikola, ömrünün son yıllarını Demre’de (Antalya’nın Kale ilçesinin antik adı) piskopos olarak geçirmişti. Noel Baba adını alması, hayırseverlik işini iki kez üst üste 26 aralıkta yapmasındandı!

Demokrat Parti’nin Türkiye’yi “Küçük Amerika” yapmaya soyunduğu yıllarda bu hikâyenin tutmasına şaşılmamalı. 1960’lardan itibaren Ankara, İzmir ve İstanbul’da açılan “Amerikan Pazarları” (PX mağazaları), Amerikan malları, otomobilleri, dergileri, Amerika’nın Sesi Radyosu (VOA), Hollywood filmleri ve “Barış Gönüllüleri” ile Amerikan kültürünün topluma nüfuz etmesiyle 1970’li yıllara gelindiğinde büyük otellerde ve çocuk yuvalarında Noel Baba’lı kutlamalar başlamıştı. Kimse de Antalya gibi sıcak bir yerden nasıl olup da rengeyiğinin çektiği kar kızağında hediyeler dağıtan bir Noel Baba çıktığını sorgulamamıştı!

Patara ile Demre bir süre Noel Baba için yarıştılarsa da, Noel Baba’nın Patara’da doğduğu, Demre’de yaşadığı şeklindeki formülde uzlaşıldı ve böylece iki şehrimizin de bu kutlu olayın meyvelerini toplaması mümkün oldu. 5-7 Aralık 1983 tarihinde Antalya’da yapılan Uluslararası Noel Baba Sempozyumu, bugün sıkça karşılaştığımız “medeniyetler arası diyalog” etkinliklerinin belki de ilklerinden biriydi. Noel Baba’nın bu yeni kimliği ile birlikte Türkiye’de tanınırlığı katlanarak arttı. İstanbul’daki Saint Antoine Kilisesi’nde 26 aralık gecesi düzenlenen Noel ayinlerine, her yıl giderek artan sayıda “Müslüman Beyaz Türk”ün katılımı bunun bir sonucuydu. 1990’larda Noel Baba’ya Noel Anne ve Noel Köpekleri eklendi. 2000’li yıllarda ise Noel Baba artık ailemizden biri olmuştu. Öyle ki, Yılmaz Erdoğan’ın “yerli” ve “çağdaş” bir Noel Baba’yı anlatan 2009 tarihli Neşeli Hayat adlı filmi, kısa sürede bir milyonu aşkın izleyicinin ilgisini çekmeyi başaracaktı.


Noel ağacı ve nahıl

Noel Baba ile birlikte tanıştığımız bir diğer adet de yılbaşında çam ağacı süslemek. Yaprak dökmeyen ağaçları veya onların yapraklı dallarından yapılmış çelenkleri ölümsüz hayatın simgesi olarak kullanmak çok eski bir pagan geleneği. Eski Mısırlıların, Çinlilerin, Yahudilerin, Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra İskandinavyalıların çeşitli amaçlarla ağaçları süsleyerek ev ve ambarlarına koydukları biliniyor.

16. yüzyılda, Almanya’da 24 aralıkta Âdem’le Havva Yortusu’nda, cennet bahçesini temsil eden bir oyunun sahnelendiği, oyunun ana dekorunu ise üzerinde elmalar bulunan bir çam ağacının oluşturduğu biliniyor. Daha sonraki dönemlerde, Almanya’daki Hıristiyanlar, Komünyon’daki kutsanmış ekmeği sembolize eden mayasız ekmek parçalarının asıldığı ağaçları evlerine koymaya başladı. Zamanla ekmek dilimlerinin yerini çörekler, mumlar aldı.

Göçmen Almanların ABD’ye götürdüğü Noel Ağacı’nı popüler hale getiren ise,19. yüzyılda tam 63 yıl boyunca Britanya tahtının sahibi olan Kraliçe Victoria. Kraliçe’nin Alman asıllı eşi Prens Albert’i hoşnut etmek için hazırlattığı, üzeri kurdeleler, mumlar, şekerleme ve keklerle süslü Noel ağaçlarının zamanla sadece Avrupa’ya ve Britanya İmparatorluğu’nun diğer topraklarına değil, Japonya ve Çin’e kadar yayıldığı biliniyor.

Bizde de ağaç süsleme geleneği var. Osmanlı döneminde gelin ve sünnet alaylarında üzerlerinde balmumundan hayvan, yemiş, çiçek figürleri, değerli taşlar, altın ve gümüş yapraklar, ipek mendiller, renkli ve yaldızlı kâğıttan süslemeler olan yapılara nahıl denirdi. Nahılların biçimi erkeklik gücünü, üzerlerindeki yemişler ise gelinin döl gücünü, süslemeler ise nahıl sahibinin zenginliğini simgelerdi. 1524’te (Muhteşem Yüzyıl dizisinin kahramanı) Makbul/Maktul İbrahim Paşa’nın düğünündeki nahıllardan biri 60 bin, diğeri 40 bin parçadan oluşmuştu. Bazı nahılların boyu 24 metreyi, tabanının çapı beş altı metreyi bulurdu. Bu büyüklükteki nahılların dar sokaklardan geçirilmeleri zor olduğu için, bazen evlerin çıkıntılı bölümleri ya da tamamı yıkılırdı.

 


Uludağ’ın Geyikli Baba’sı

Eleştirenlerin yanında, bir de Noel Baba’yı yerli bir baba ile alt etmeye çalışanlar var. Bu kişilere göre karıyla meşhur Uludağ’ın (eski adıyla Keşiş Dağı) eteklerindeki Bursa’da bir ziyaret yeri olan Geyikli Baba (ö. 1350’ler) ile Noel Baba arasında pek çok benzerlik var. 14. yüzyıl başlarında Anadolu Selçuklu Devleti’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan “baba” veya “abdal” lakaplı, tahta kılıçlı birtakım dervişlere “Rum abdalları”’ denirdi. İşte Geyikli Baba da bu zümrenin en tanınmışlarındandı.

Geyikli Baba’nın adı, dağlarda geyiklerle gezip dolaşmasından ve binek olarak geyikleri kullanmasından geliyordu. Kaynaklara göre Geyikli Baba, Azerbaycan’ın Hoy şehrinden, kendisi gibi geyiklere binmiş müritleriyle birlikte Keşiş Dağı ile İnegöl arasındaki araziye yerleşmişti. Hilmi Ziya Ülken’in aktardığı bir rivayete göre, Geyikli Baba, Orhan Gazi’nin Bursa kuşatmasına katılmış, Kızılkilise denen yeri yoldaşlarıyla birlikte fethetmiş, bu başarısı üzerine de Orhan Gazi kendisine ve dervişlerine “Baba meyhordur [içki sever] deyu iki yük arakı [rakı] ve iki yük şarap” yollamıştı. Geyikli Baba da çeşitli kerametler göstermiş, o da hayatını birilerine iyilik etmekle geçirmişti. Geyikse geyik, karsa kar da vardı bu hikâyede. O halde, neden yüzde yüz yerli bir baba varken, elin babasını baş tacı ediyorduk?

Noel Baba’nın bilinçaltı mesajı “Coca-Cola için!” ise, Geyikli Baba’nın mesajı “rakı ve şarap için!” mi olur bilmiyorum ama gelecek yıllarda Noel Baba figürlerinin yerini özbeöz yerli Geyikli Baba; Noel ağacının yerini de nahıl alırsa şaşmayacağım.

Bu hikâyelere bakınca, ne Noel Baba, ne Noel ağacı Hıristiyan kültürünün otantik veya “kutsal” unsurlarından. Olsaydı bile eleştirilmesinde sakınca yoktu bence. Elbette benzer bir toleransı İslam kültürüne yönelik eleştirilere göstermek kaydıyla. Bu açıdan, eşdeğer olmadığını bilerek, Keşanlı Müftü’ye yönelik soruşturmayı da, bir karikatüründe “Allah yok, din yalan” yazan Bahadır Baruter’e veya “Din saçmalığı’ başlıklı yazısı yüzünden Ekşi Sözlük yazarı “sigaram ve ben”e açılan davaları da (Ekşi Sözlük yazarı “güneyazan”ın kulakları çınlasın) “şiddetle” eleştiriyorum.


Özet Kaynakça:
 Peter Burke, Yeniçağ Başında Avrupa Halk Kültürü, Çeviren: Göktuğ Aksan, İmge Yayınevi, 1996; Kudret Emiroğlu, Gündelik Hayatımızın Tarihi, Dost Kitabevi Yayınları, 2001; Ali Erbaş, “Noel ve Yılbaşının Dini ve Kültürel Boyutu”, İlim ve Sanat Dergisi, S. 46-47, s. 143-153; Steven E. Heegaard, “1979 Çocuk Yılı Dolayısıyla ve Çocuklara Yardım Sembolü: Anadolulu Noel Baba”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, 1979, S. 354, s. 8544-8545.

***


Açıklama ve Özür:
 Okurlarımızdan Ahmet Acar ve Misak Hergel, “Franz Werfel ve Musa Dağ’da 40 Gün” (18 Aralık 2011) başlıklı yazımdaki bazı hatalara işaret ettiler. Bu konuda bir tez hazırlayan Ahmet Acar’a göre Musa Dağ’daki direniş benim iddia ettiğim gibi 6 Ağustos 1915’te değil, 21 Temmuz 1915’te başlamıştı. Musa Dağ direnişçilerinin Limasol’a götürüldüğüne dair bir belge de yoktu. Vakıflı Köyü’nde doğan Misak Hergel ise Musa Dağı Ermenilerinin benim dediğim gibi 1920 sonrası değil, 1919’da İskenderun Sancağı’na döndüklerini hatırlattı. Ayrıca her iki okur da bazı yer adlarını yanlış yazdığımı belirttiler. Örneğin Nuh Dağı değil Nur Dağı olacaktı. Erikli Kuyu (bugün Hacı Habipli) demiştim, tersi olmalıydı. Romandaki Zeytun’la, bugünkü adı Süleymanlı olan Zeytun farklı yerlerdi. Bu katkılara teşekkür ederken, dikkatsizliğim için hepinizden özür diliyorum.

Hakkı Sabancalı adlı okurumuz ise, 24 Ocak 2010 tarihli “Darbeciliğin miladı: Babıali Baskını” başlıklı yazımdaki “(1915’te Ermeni Kırımı’nın faillerinden olacak olan) Sapancalı Hakkı” ifadesinin dayanağını sordu. Sapancalı Hakkı Bey’in torunu olan okurumuz, konuyu hiçbir şekilde kişiselleştirmiyor, sadece gerçeği öğrenmek istiyordu. Üstelik bunu son derece nazik bir tavırla yapıyordu. Doğrusu okurumuza verecek cevabım yoktu. Çünkü her ne kadar Sapancalı Hakkı Bey, Teşkilat-ı Mahsusa’nın fedailerinden biri olarak ün yaptıysa da, kendisinin 1915 Ermeni Kırımı’nın faillerinden biri olduğuna dair kanıt yoktu. Hatta aksine, İttihatçılardan Galip Vardar’ın anılarındaki ifadeleri ve 1918 Mondros Mütarekesi sonrasında hakkında sadece yolsuzluk davası açılması ve bundan da beraat etmesini gözönünde tutarsak aksi belgeler ve kanıtlar ortaya çıkana kadar masum olduğunu düşünmemiz gerekiyordu. Hal böyle iken Hakkı Bey’in adının önüne o parantezi eklemem ayıp olmuştu. Bu yüzden Hakkı Sabancalı’dan ve onun şahsında, dedesinin manevi şahsiyetinden özür diledim. Hakkı Bey de büyük bir nezaketle özrümü kabul etti. Bu durumu sizlerle de paylaşmak istedim.

hurayse@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums