- 24.10.2011 00:00
Çok daha önce planlanmış olmasına karşın, hemen Çukurca baskınının ardından Bodrum’ da anlamlı bir panel gerçekleştirildi. Panelin konuşmacıları kadar, tüm ülkeyi derinden sarsan bir olayın ardından yapılıyor olması önemini daha da artırdı.
Her ne kadar her zaman olduğu gibi yeterli ilgiyi görmese de, böyle bir organizasyonun, medyanın magazin sayfalarında ancak gündeme gelen Bodrum gibi bir tatil kentinde yapılıyor olması paneli daha anlamlı kılıyordu.
Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Büşra Ersanlı, İlahiyatçı-yazar Hidayet Şevkatli Tuksal ve Birikim Dergisi editörü Ömer Laçiner’in konuşmacı olarak katıldığı paneli Bodrum’ dan bir kadının; Figan Erozan’ın yönetmesi de ayrı bir ilginç yanıydı.
Yaklaşık iki yıldır ezber bozan etkinliklere imza atan ve kısa sürede yurt dışından bile takip edilen bir organizasyon haline gelen Bodrum Demokratik Düşünce Platformu’ nun düzenlediği panele ilişkin görüşlerimi ve barışa dair söyleyeceklerimi aktarmaya gayret edeceğim bu yazımda.
Az sayıda gönüllü insanın katkı ve çabalarıyla gerçekleştirilen bir etkinlik olması bence panelin en çarpıcı ve onu değerli kılan özelliğiydi.
Başta da ifade ettiğim gibi, Çukurca baskının hemen ardından, toplumun duyarlılıklarının en üst düzeyde olduğu bir zamanda yapılıyor olması ve çözüm odaklı konuşmaların yapılması önemliydi.
Aynı gün sabah saatlerinde bir grup insanda yapılan saldırıları ve terörü kınama yürüyüşü yapmışlardı. İki olayı kıyasladığınızda, birincisinde tüm toplum tarafından kınanmış bir olay karşısında diğerlerinden geri kalmamak kaygısı da dahil, anlık reflekslerin dışa vurulduğu ve bir anlık vicdanları rahatlatmaya yönelik bir eylem.
Ellerinde bayraklarla sloganlar atarak yürüyen topluluğun dağıldıktan sonra yeniden bir araya gelmelerini sağlayacak ne ideolojik, ne sosyolojik en küçük bir bağı yoktu.
Bunları söylerken, bu yürüyüşü gerçekleştiren insanların ne niyetlerini, ne de duyarlılıklarını ne de amaçlarını sorgulamak gibi bir amacım asla olamaz.
Ancak, otuz yıldır süren bu kirli savaşın sona erdirilmesi için ne yazık ki, bu tür eylemlerin hiçbir yararı olmuyor, katılanları belki psikolojik olarak rahatlatıyor, o kadar.
Artık tüm toplum olarak çözüme odaklanmak, bu konuda kafa yormak, fikir üretmek zorundayız.
İşte bu yönüyle bu tür panel ve toplantılar bana daha önemli, daha anlamlı ve gerçekçi geliyor.
Kuşkusuz acılı günlerde gösterilen toplumsal hassasiyetler ve tepkiler bir anlamda geleneksel kültürümüzün bir sonucu ve çok da doğal ve insani davranışlardır.
Ancak bizim acil barışa ihtiyacımız var, hem de hemen!
Yeni acılara, yeni ölümlere, anlamsız kavga ve iç çekişmelere tahammülümüz yok.
Barış içerisinde bir arada yaşama kültürünü oluşturmak için daha çok bir araya gelmeye, konuşmaya, dinlemeye, anlamaya, bu yeni yaşama kültürünü öğrenmeye ihtiyacımız var.
Sokağı tahrik edecek söylemlerden, yanlış anlamalara neden olabilecek konuşma ve polemiklerden ısrarla ve inatla kaçınmalıyız.
Özellikle de siyasi parti yöneticilerinin, bu tür acılar ve şehitler üzerinden politika yapma, siyasi rant elde etme girişimlerini artık halkımız onaylamıyor.
Hele de ucuz kahramanlıklarla duygu sömürüsü yapan, şova dönük eylemlerle prim yapmaya çalışanlara hiç inanmıyor.
Tam da bu yazıyı sonlandırırken Van’ dan geldi acı haber!
Bir terör saldırısı değildi bu kez!
İnsanlar, öyle öldürülmez, böyle öldürülür diyen bir gizil güç, sanki uyarıyordu bizi!
“Aklınızı başınıza alın ve son verin bu anlamsız düşmanlığa. Barış içinde, kardeşçe yaşamak dururken niye bu düşmanlık, neden bu kin ve öfke?”
Van depreminde yitirdiklerimiz için baş sağlığı, sabır ve yaralılara acil şifalar diliyorum.
Yorum Yap