Yaklaşık bir ay sonra yapılacak milletvekili seçimleri öncesi yine siyasi partiler ve liderler arasında söz düellosu başladı.
Ülkenin kaderini belirleyecek böylesi önemli seçimler öncesi iktidarı hedefleyen siyasi partilerin toplumu etkilemek adına kimi yapay polemiklere girmesi taktik anlamda anlaşılabilir yöntemlerdir.
Ancak 7 Haziran seçimlerinde halkın verdiği mesajı doğru algılayan herkes biliyor ki, 1 Kasım seçimlerinin sonunda da büyük olasılıkla bir koalisyon hükümeti kurulması söz konusu.
Bir önceki seçimlerin sonunda halkın iradesine rağmen koalisyon kurulamamasına, seçim öncesinde kampanya süresince siyasi partiler arasında tüm diyalog köprülerinin atılması neden olmuştur.
Birbirlerini hırsızlık, yolsuzluk, ahlaksızlıkla suçlayan, aile mahremiyetini hiçe sayarak bel altı mücadele yöntemlerini benimseyen siyasi partilerin, daha sonra da tüm bunlar yaşanmamış gibi birlikte hükümet kurmaları elbette mümkün olamazdı.
Son aşamada AK Parti-CHP koalisyonu için keşif görüşmeleri yapılırken uygulanan tüm anketlerde her iki partinin tabanı büyük çoğunlukla bu koalisyona karşı çıktılar.
CHP tabanı karşı çıktı.”Seçim öncesi bize, bunlar vatan haini, memleketi soydular, yetim hakkı yediler, yargıyı ele geçirdiler, hukuk sistemini yok ettiler, dediniz. Şimdi nasıl olurda, aynı kişilerle birlikte koalisyon ortağı olursunuz?” dediler.
AK Parti tabanı karşı çıktı. “Sabah-akşam bize küfrettiler, yapmadıkları hakaret, söylemedikleri yalan kalmadı. Bize böylesine acımasız saldıranlarla nasıl bir arada olacaksınız” dediler.
Haksız da değillerdi.
Yıllar boyu birbirleri için en ağır sözleri söyleyen, kimi zaman birbirlerini yok sayan iki zihniyet, toplumu böylesine kamplara ayırmış, düşmanlık tohumları serpmişken, nasıl aynı hükümet içinde ülkeyi yönetecek, topluma hizmet vereceklerdi?
Sonuçta böylesine güvensiz bir ortamda, bu denli kaypak bir zeminde ortaklık elbette olamazdı, olmadı da.
Oysa, her ne kadar tüm partiler seçim meydanlarında” tek başına iktidar” vaatlerinde bulunsalar da, 4 partili bir meclisin oluşacağını, büyük olasılıkla da koalisyon dönemine geçileceğini siyasiler dahil, tüm toplum biliyordu.
Bir ay sonra yapılacak milletvekilliği seçimleri için kamuoyu anketlerine bakıldığında çok farklı bir sonuç çıkmayacağı görülüyor.
Kuşkusuz AK Parti milliyetçi oyları yanına çekerek tek başına iktidar imkanlarını yarın seçim sonuçları yeniden bir koalisyona bizi mecbur edebilir zorlayacaktır. Bu amaca ulaşmak için bizim bilmediğimiz, farkında olmadığımız kimi taktik zorlamalara da yöneleceğini tahmin etmek çok da zor olmasa gerek.
Terör olaylarının kimi zaman biçim değiştirerek, kimi zaman en acımasız şekilde can almaya devam ettiği sıcak ortamda, seçim güvenliği üzerine bir dolu tartışmalar yapıla dursun, giderek halkın seçimlere ve siyasete ilgisi de azaldı.
Akşam televizyon haberlerinde siyasi parti liderlerinin açıklamalarını dinlemeyen biri bu ülkede bir ay sonra seçim yapılacağını inanın anlayamaz.
Yüksek Seçim Kurulu’nun duyuruları da olmasa seçimden en küçük bir iz, bir hareket, bir heyecan yok.
Üstelik de geçmişte yapılanlardan ders almak yerine, aksine yine ve yeniden hiç de etik olmayan yöntemlerle siyasi partiler birbirlerine saldırmaya, geri dönülmez bir yola girmeye koyuldular.
Oysa ,” bir ay sonra ortaya çıkacak seçim sonuçları tekrar bizi koalisyon yapmaya mecbur edebilir” düşüncesi ya da endişesiyle bir diyalog ortamını açık tutmaya, en azında konuşabilir noktada olmaya özen göstermek yerine yine o bildik suçlamalar, ağza alınmayacak, kin, nefret içeren sözler devam ediyor.
Onlar için sorun yok.
Büyük çoğunluğu milletvekilliğini garantilemiş, dokunulmazlık hakkını elde etmiş, liderlerinin ilgi ve iltifatlarına mazhar olmuş siyaset baronları için hükümet kurulmamış ya da geç kurulmuş önemli olmayabilir.
Ama bu halkın artık bir gün bile hükümetsiz kalmaya, sorunlarını ertelemeye ne hakkı, ne de lüksü vardır.
O zaman yapılması gereken, tek başına iktidar olacakmış gibi çalışmak ama bir başka partiyle ortak hükümet kurmak durumunda kalabilme ihtimalini de göz ardı etmeden politika yapmak.
Sözün özü, eğer koalisyon kurulacaksa, seçim sonrası değil, seçimler önce kurulacağını unutmamak gerekiyor.
2 Kasımdan sonra da bir birimizin yüzüne bakabileceğimiz ortam ve koşulları ortadan kaldırmadan politika yapmak, inanın o kadar da zor değil.
Tabi; niyetiniz gerçekten ülkeyi yönetmek, halka hizmet etmekse.
Yorum Yap