Kentlerimizi kim yönetiyor?

  • 13.07.2013 00:00

 

            Uzun zamandır ülke gündeminde olmasına karşın, özellikle de ulusalcı kesimin karşı çıktığı “yerel yönetimlerin güçlendirilmesi” önerisinin ne denli önemli ve yaşamsal olduğu son Gezi olaylarında bir kez daha ortaya çıktı.

            Bilindiği üzere Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan Yerel Yönetimler Özerklik Şartını, Avrupa Konseyi 45 ülke içerisinden Türkiye’nin de dahil olduğu 42 ülke imzalayıp, onayladı. 31 ülke imzalarken bazı maddelerine çekince koydu. En çoğunu da 30 maddeden 10 una çekince koyarak, Türkiye yapmış oldu.

            21 Kasım 1988 yılında şartı imzalayan Türkiye 9 Aralık 1992 tarihinde TBMM. de onaylamış ve 1 Nisan 1993 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

            Bu çekincelerin konmasındaki en önemli kaygılardan biri “bölgesel özerklik” gelebileceği algısıydı. Oysa uluslararası hukukçular bu şartın içeriğinden böyle bir anlam çıkarılmasının mümkün olmadığını iddia etseler de dönemim hükümetleri toplumda oluşan bu yanlış algıdan kaynaklı olarak bu çekinceleri koydular.

            Bu gün her ne kadar yerel yönetimler reformuyla bu çekincelerin büyük bölümü geçerliliğini yitirdiyse de 12 Eylül anayasasının ruhu ve gölgesi üzerinde durduğu için ülkemizde yerinden yönetim konusunda atılacak çok adımlar var.

            Dikkat ederseniz, Gezi olaylarında başından sonuna kadar tüm açıklamalar İstanbul Valisi tarafından yapıldı. Kentte yaşayan insanların günlük yaşamlarını ve yaşam alanlarını düzenleme konusunda birinci dereceden muhatapları o kenti yöneten Belediye Başkanı olması gerekirken niye hep Vali muhatap oldu?

            Varsayalım ki, Taksim meydanını yayalaştırma projesi ya da Gezi Parkını yeniden düzenleme konusunda bir çalışma başlatılacak.

            Bunu kim yapacak?

            İstanbul Büyükşehir Belediyesi.

            Bu konuda Büyükşehir Belediye Meclisinde görüşmeler yapılıp, kararlar alınıyor, uygulama aşamasında bu hizmetlerden doğrudan yararlanacak kent halkı yeterince bilgilendirilmediği için, geçmişteki benzer uygulamalara duyulan tepki ve itirazların birikimiyle halkın kentine sahip çıkma güdüsüyle bir direniş başlıyor.

            Buraya kadar her şey normal ve yapılan protestolar gösteri hakkı ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken olaylar.

            Bu aşamada kenti yönetenlerle, kent halkı arasında bir sorun yaşanmışsa, yapılması gereken; yerel yönetimlerle yerel halk arasında bu soruna bir çözüm bulunması için gerekli girişim ve görüşmelerin başlatılması olmalıydı.

            Ama öyle olmadı.

            Her zaman olduğu gibi yine doğrudan devlet ve onun kurumları devreye girdi.

            Valisi, emniyet müdürü, polisi, jandarması derken hiç de istenmeyen olaylar ve sonuçta bugün hala devam eden gerginlikler.

            Oysa yerel yönetimler güçlü olsa, sözüm ona laiklik, cumhuriyetin temel ilkeleri vatanın bölünmez bütünlüğü gibi kaygılar üzerinden yerel yönetimler reformuna karşı çıkılmamış olsa öyle sanıyorum olaylar bu noktaya gelmezdi.

            Gezi olayları bir kez daha göstermiştir ki; devlet yerel yönetimlerden elini çekmeli, Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın uygulamaya konulmasıyla bir bölünme yaşanmayacağı, bunun federal bir yapı içermediği yurttaşlara doğru anlatılmalıdır.

            Toplumda yaratılan bilgi kirliliğinin önüne geçilmesi de ancak merkezi yönetimden yerel yönetime geçilmesiyle mümkün olabilecektir.

            Şu günlerde Taksim dayanışma Komitesinin açıklamaları, aldığı kararlar ve uygulamalarla ilgili basında yer alan farklı bilgi ve algıların da nedeni kamu adına davrananların çoğu zaman “durumdan vazife çıkarma” tavırlarından kaynaklanıyor.

            Kuşkusuz İstanbul herhangi bir il değil, Taksim’in de toplumda simgesel bir anlamı ve önemi var. Ancak tüm bunlara rağmen, bir kentte yöneticilerle, yurttaşlar arasında oluşacak bir anlaşmazlık ya da sorunun çözümü yine o kentin içinde çözülebilmeli.Eğer işin içine bakanlar, siyasiler ve hele de başbakan giriyorsa bu yurttaşların sorunu olmaktan çıkıyor, çok önemli bir “memleket meselesi “ haline geliyor.

            O zaman da işin içerisine siyaset giriyor, iktidar mücadelesi, ideolojik kavgalar ve önyargılar giriyor, sorun çözülemez hale geliyor.

            Yerel Yönetimlerin güçlendirilmesi işte bu nedenle çok önemlidir.

            Yerel yöneticilerin, meclislerin doğrudan halk tarafından seçilmesine çekince koyar, devlet erkinin gücünü yerel yönetimlerde de uygulamaya koymasına imkan sağlarsanız bu tür olayları daha çok yaşarız.

            Tüm siyasi partilerde “başkan ve adamlarının” adayları belirlediği bir siyasi partiler yasasını değiştirmek, seçim barajını düşürmek, katılımcı demokrasinin tüm alanlarda uygulanmasını sağlayacak yasal düzenlemeleri yapmak yerine; darbe anayasasının izlerini taşıyan bu yasalarla halkı yönetmeye çalışırsanız, bu ülkede ne terör sona erer, ne kalıcı bir barış sağlanır, ne de darbeciler ve darbe zihniyeti ortadan kalkar.

            Yaşadığımız kentleri devletin valisi değil, bizlerin seçtiği yerel yöneticiler yani bizler yönetmeliyiz.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums