- 29.05.2013 00:00
Değişen ve gelişen dünyada var olan evrensel değerleri yok sayıp, sözüm ona ulusal değerleri öne çıkarmaya çalışan ergenleredir sözüm.
Yoksa, bir duygu yansıması olan laikliği bir düşünce tarzı ve hatta giderek bir ideoloji gibi algılamaya ve sunmaya çalışan iyi niyetli, endişeli modernlere değil.
Kendi fikrinin mutlak doğru olduğunu kabul edip, bunu başkalarına da zorla kabul ettirmeye çalışan, kendisi gibi düşünmeyen, giyinmeyen, davranmayanları düşman sayan zihniyetteki ergenlerle bırakın uzlaşmayı, mücadele etmek bile gerçekten çok zor.
Mevcut iktidara karşı olmayı en temel hedef ve hareket noktası yapmış olanlarla, her dönem ordu destekli bir milli koalisyondan yana olanların, yanlarına siyaset eskilerini de alarak oluşturmaya çalıştıkları müthiş! İttifaktan söz etmeye çalışıyorum.
Algı dünyalarını özgürleştirememiş, kimileri duygularına, kimileri çıkarlarına tutsak ergen ulusalcılar, her geçen gün biraz daha yalnızlaştıklarını, toplumdan soyutlandıklarını gördükçe daha bir saldırgan olmaya başladılar.
Böyle bir ruh halindeki kişilerin ne anlatılanı dinleme, ne yazılanı anlama gibi bir dertleri olmadığı gibi; sağlıklı düşünme ve tartışma kültürü de gelişmediğinden, bu kesimi anlamakta zorlanan iyi niyetli okuyucularla görüşlerimi paylaşmak istedim.
Dayandığı bir ideoloji olmadığından politik tutarlılığı da olmayan kesimlerin toplum içerisinde kendilerini gizlemek için her zaman bir maskeye, ardına sığınacakları tabulara da ihtiyacı oluyor.
Ne yazık ki, son dönemlerde en çok kullandıkları ve arkasına gizlendikleri materyal de Atatürkçülük ve Kemalizm.
Aslında bunu yaparken en çok zarar verdikleri de kendi amaçları için kullanmaya çalıştıkları maskelerin sahipleri oluyor.
12 Eylül öncesi bir öğretmen arkadaşım, araları bozuk olan okul müdürünü dövmeyi kafasına koymuştu. Bunu yaparken de ceza almadan nasıl kurtulurum hesabını yapıyordu. Bir gün öğretmenler odasının hemen bitişiğindeki müdür odasına girip bir yandan müdürü yumrukluyor, bir yandan da öğretmenlerin duyabileceği ses tonuyla bağırıyordu.” Sen nasıl Atatürk’e söversin, cumhuriyete laf söylersin?”
Oysa herkes biliyordu ki, okul müdürü daha çok Atatürkçü, daha çok cumhuriyet yanlısıydı. Daha sonra soruşturma açıldığında öğretmenler odasında sesleri duyan tüm öğretmenleri tanık gösterdi ve kınama cezasıyla kurtuldu.
Bugün ülkemizde yapılan da aynen budur. Atatürk’ü, Kemalizmi, Cumhuriyeti, Laikliği referans gösterdiğinizde herkesi dövebilirsiniz. Çünkü siz devletimizin yüce menfaatlerini koruyan, Laik cumhuriyetin bekçisi, Mustafa Kemal’in askerlerisiniz.!
“ Atatürk, zamanının, yani 1920-30'ların en ileri uygarlığı, muasır medeniyeti olan Batı Avrupa'yı aldı, Türkiye 'ye getirdi. Fakat o dönemde Batı Avrupa bugünkü çağdaş uygarlıktan çok uzaktı. Diktatörlükler, hatta yarı faşist yönetimlerle doluydu. Atlantik kıyısındaki Salazar'dan doğuya doğru gelirsek İspanya'da Franko, Fransa'da General Boulanger, İtalya'da Mussolini, Almanya'da Hitler, Yunanistan'da General Metaksas... Atatürk'ün rejim icat edecek hali yoktu. En medeni ne varsa onu aldı, ama o Avrupa bugünkü Avrupa'nın tam bir antiteziydi. O günlerde onu almak normaldi, ama bugün onu uygulamak anormaldir.”
Yukarıdaki sözler; Bodrum küçük Millet meclisinin aylık olağan ”çözüm sürecinin neresindeyiz*” konulu toplantısında Prof.Dr. Baskın Oran’ın sözleri.
Şimdi bu sözlerden “Atatürk yarı faşistti” gibi bir anlam çıkarmak için ya geri zekalı olmak gerekir, ya da art niyetli.
Toplantıda bulunanları kışkırtmak için “Atatürk’ü nasıl Hitlerle bir tutarsın?” diye avazının çıktığı kadar da bağırırsan görevini yapmış olursun.!
Toplantı başından itibaren, formatına uygun çok verimli sürerken son yarım saatte özel olarak çağrılan üç-beş kişiyle, meyhaneden çıkıp gelen birkaç kişinin amaçlarının konuşulanları dinlemek olmadığı zaten belliydi.
Daha da önemlisi, moderatörlüğünü yaptığım bu toplantıda yapılan konuşmaları ne bana, ne konuşmacıya sormadan, salt oradaki birkaç provakatörün söylemleriyle haberleştiren ve ilgisiz manşetler atarak kamuoyunu yanıltmaya çalışan kimi basın kuruluşlarının bu tür toplantı ve girişimleri itibarsızlaştırmaya yönelik tavrı.
Oysa Küçük Millet Meclislerinin tüm toplantılarında konuşmalar kayıt altına alındığı gibi tutanaklar ilgili kişi ve kurumlara gönderilir, web sitesinde de yayınlanır.
Yani demem o ki; güneş balçıkla sıvanmıyor.
Gündeme ilişkin formata uygun olarak, saygı ölçüleri içerisinde itirazlarını yapan, görüşlerini paylaşanlara söyleyecek sözüm yok. Bu tür farklı görüşlerin açıklanması toplantıya ayrıca zenginlik katar.
Ancak, amaçları üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olan ergen ulusalcıların bunları anlaması mümkün değil.
Her şeye rağmen ve inadına barış!
Yorum Yap