- 21.07.2012 00:00
Türkiye’nin yeni Ortadoğu politikasının gelip dayandığı durumu başka türlü ifade edemediğim için bu başlığı kullandım. Devletlerin egemenlik alanlarının sınırlardan daha önemli olanın, toplumların birbirlerine yönelik korkularının sınırları olduğuna inananlardanım.
Pasiflik ve içe kapalılıkla suçlanan eski dış politika, bana zarar verir kaygısı ile kimsenin iç işlerine karışmama duygusundan besleniyordu. Şimdiki eskisinden hem daha tehlikeli hem daha tutarsız. Kimsenin kendi iç işlerine karışmasını istemeyip, herkesin içişlerine karışma yetkisini kendinde görmeyi büyük devlet gibi davranmanın ilk adımı sanan politikacılar tarafından yönetiliyoruz.
Irak’ın toprak bütünlüğünden başka hiçbir şeyi gözü görmeyen Türkiye gitti yerine, bu günkü iktidarın bile muhatap almadığı Barzani ile doğrudan uluslar arası ticaret yapan Türkiye geldi. Irak merkezi yönetiminin ne kadar hassasiyeti varsa hepsini çiğnemeye azmetmiş bir tarzda Irak’ın içişlerine taraf olmanın maliyetinin bile hesap edildiğini sanmıyorum.
Yıllarca Suriye yönetimini PKK üzerinden Türkiye ile savaşan ülke olarak tanımlayan yaklaşımdan, Esad gitsin de ne olursa olsuna varan bir tavra gelindi. Suriye yada Irak’ın parçalanması değil ama bölge halklarının kolayca bitmeyecek etnik yada inançsal iç savaşlara tutuşmasının endişesi içerisindeyim. Azınlık yönetimlerini devirelim derken kaba çoğunlukçuluğa dayalı bir demokratikleşme iddiası ile bölgeye barış ve özgürlüğün gelmeyeceği çok açık.
Neredeyse seçim yapacağınıza nüfus sayımı yapın yada göç hareketlerini izleyin ülkenin kim tarafından yönetileceğine karar verebilirsiniz dedirtecek bir durumla karşı karşıyayız. Etnik yada inançsal aidiyet duygularını aşan programa dayalı politik tercihlerin yerleşebilmesi için ciddi bir zamana ve çok iyi yönetilecek bir geçiş dönemine ihtiyaç var.
Eski Sovyet ülkelerinde, Balkanlarda, Kafkaslarda bunu başaramayan dünyanın, yeni güç dengelerine rağmen Ortadoğu’da bu işi kotarması neredeyse imkansız.
Eskiyi aratan uygulama ve kanlı bilançolar değişime hizmet etmez. Yolsuzluk, kötü yönetim vs konuları bir tarafa bırakıyorum. Bırakın özgürlük ve eşitliği kurmayı, istikrarı, can güvenliğini bile sağlayamaz hale gelirsiniz. Elbette her değişim sancılı olur ve her yeni kazanımın bir bedeli vardır. Fakat mevcut durumdan kurtulmak için ısrar ettiğiniz politikanın risklerini görmezlikten gelerek büyük hayallere kapılırsanız, hayal kırıklıklarını kendi ellerinizle hazırlar yeni öfkenin hedefi haline gelirsiniz.
Yönetimden dışlanan çoğunluğun eskilerden hesap sormak için iktidara geldiği bir ülkede ne tür şeylerin yaşandığını kansız boyutu ile Türkiye modelinden biliyoruz. Seçim, siyasi partiler bir toplumsal barış ve birlikte yaşama kültürünün var olduğu ölçüde insanlığa hizmet verirler.
Gücü ele geçirenin ötekini ezme hakkını kendinde gördüğü, muhalefete tahammülün sıfır olduğu ortamlarda iktidarı elinde tutanları değiştirerek barış ortamını kuramazsınız.
Suriye ve Irak bölünürse bize de bir şeyler düşer hevesi ise karşı karşıya olduğumuz beklenti, payımıza neyin düşeceği konusunda İran’dan önce sürprizlerle karşılaşan Türkiye olabilir. Yok biz Türklere bir şey olmaz rahatlığı ise bu kadar cesaretin sebebi, nasihatın işe yaramayacağı durumdayız demektir.
Yorum Yap